24 Kasım 2012 Cumartesi

Mükemmel Bir İlişki Görmek İstediğimde Film İzliyorum



"Ben ayrılmak istiyorum." demek istiyorum. Çünkü doğrusu bu. Ayrılmamız gerek. Ama "Tamam ayrılalım o zaman." der diye söyleyemiyorum. Yani ya kabul ederse ya ayrılırsak. Ben ayrılmak istediğimi söyleyeceğim o ise tam ben giderken kolumdan sıkıca tutacak ve "Biz ayrılamayız tabiat kanunlarına aykırı bu dediğin şey." diyerek beni kendine çekecek ben de kafamı onun göğsüne yaslayıp kokusunu içime çekeceğim ve her şey düzelecek. Ama kendisi bildiğin öküz olduğu için böyle bir şeyi akıl bile edemez. Ayrılmamız gerek desem tamam ayrılalım, der ben malımı bilmez miyim. Hayır ben asıl "hayırlısı be gülüm" demesinden korkuyorum. Öyle bir potansiyele sahip öküzlükte. Şimdi diyeceksiniz ki sen bu adamın nesini sevdin. Gülüşünü, omuzlarını, bir şeyi tamir ederken takındığı ciddi tavrı, maç yorumlarını, durduk yerde beni güldürmesini, umursamaz tavırlarını, canı yandığında küfür edişini bile sevdim.


Ayrılıkları sevmiyorum. Hatta ayrılık kelimesini Türkçe'den çıkartmak istiyorum. İnsan bazen çok büyük sorunları çözüp küçücük detaylara takılıp kalabiliyor. Hani daha net olmam gerekirse galiba beni sevmiyor. Acaba herkes bizi birbirimize yakıştırdığı için mi bunca zaman birlikteydik, bilmiyorum. Yani yanıma daha çok yakışanı bulamam diye mi bunca zaman ayrılmak istemedi. Biraz öyleydi. Huyu da güzel daha iyisini bulamam, dedi belki. Huyum güzel evet inanamadınız mı? Tamam arada saçmalıklarım, kıskançlıklarım, dırdırlarım oluyor. Bazen niye trip attığımı ben bile anlamıyorum. En sevmediğim huyum her şeye çabuk inanıyorum. Beni sevdiğine inanmak gibi. Hani tenekeye altın deyip elime verseler onun altın olduğuna inanırım. Çünkü insanların yalan söyleyecekleri aklıma gelmez. Ama insanın olduğu yerde yalan var, aldatmak var, kandırmak var. Var oğlu var. Sonra kimseye güvenmemeye başlıyorsunuz. Yalnızlaşıyorsunuz.

Artık mükemmel bir ilişki görmek istediğimde film izliyorum. Size de aynı şeyi tavsiye ederim.

23 Kasım 2012 Cuma

Sevgilisinin giydiğine, nereye kimle gittiğine, eve kaçta geldiğine takılmayan erkek etek giysin



İyi ki unutuyoruz yoksa yaşayamayız. 

Bütün hayallerimiz gerçekleşse yaşamak için bir nedenimiz kalmazdı. Benim züğürt tesellim de bu. Ne yapayım yaşamaya devam etmek zorundayım. Kimse için ölemem. "Senin için ölürüm" bırakın artık bu lafları zaten kimse ölmesin. Ama fena olmazdı düşünsenize benim için kavga eden iki erkek ve benim sevdiğim olanın diyelim ki kaşı açıldı ben de ona pansuman yapıyorum falan filan. Düşünemediniz değil mi? Valla ne yalan söyleyeyim ben de düşünemedim şu an.

Kızlar çok şey istemiyor bence. Tamam bu yazdığıma ben de inanmadım. Çok şey bekliyoruz detaycı olmamızdan kaynaklı ama sahiplenen erkek çekiciliği diye bir şey var. Hatta abartayım sahiplenen, kıskanan, ne giydiğimize, nereye gittiğimize, arkadaşlarımıza karışan erkekleri seksi buluyoruz, burada anlaşalım. Yok ben öyle erkek istemiyorum diyen kızlar çıkabilir, istisnalar olabilir. Kendi adıma konuşayım ne giydiğime, eve kaçta geldiğime, nereye kimle gittiğime karışmayan bir erkeği ben ne yapayım, öyle ilişkinin tadı tuzu olmaz bir kere. Arada kavga edeceksin sen inatla mini etek giymek isteyeceksin o "benim başımı belaya sokma" diyecek. 

Unutuyoruz ama yaşanan onca güzel şeyi, hatıraları hiç yaşamamış gibi davranmak, davranmaya çalışmak insanın içini acıtıyor. Sırf bu yüzden sevdiğimize kaybetme korkusu yaşatmak gerekiyor, gerekebiliyor. Çünkü bir şeyin değerini bilmenin en kolay yolu onu kaybetmektir. Sizi kaybetmekten korksun ki değerinizi bilsin. Böylece unutmuş gibi davranmak zorunda hiç kalmayalım. Amin.

17 Kasım 2012 Cumartesi

Saçma Şeyleri Severim Bir Başkasını Seven Birini Sevmek Gibi

Duydum ki başkasını seviyormuşsun. Bende bulamadığını başkasında bulmuşsun. Bir sigara yakar mutluluklar dileriz. Bir başkasını bulur onu severiz.
Duydum ki mutluymuşsun. Ben de kendi hayatıma bakarım, gezerim, tozarım günümü gün ederim. Artık ağlamıyorum bile, senin bir başkasıyla mutlu olduğunu bile bile.
Mühim değil alışırım. İnsan nelere alışmıyor ki. Başka bir şehre taşındığında mesela nasıl yaşam devam ediyorsa ayak uyduruyorsa insan değişkliklere işte bende kendime bir hayat kuracağım başka biriyle ya da yalnız.
Ne fark eder senin gibi birini bulurum. Hayat devam eder. Bir çay koyarım ocağa mesela hiç acele etmem bırakayım demini alsın. Tek başına hiç tadı olmaz, çay bile iki kişi olunca güzel. Belki bulurum çay seven biri.

Arkadaş kalabiliriz. Çünkü beni unutmanı istemiyorum. İnsanın içini  en çok unutulmak fikri acıtıyor.  Biliyorum çok saçma. Arkadaş kalma fikri. Ama neden olmasın. Birbirinin her şeyini bilen iki kişi niye iki yabancıya dönüşsün? Bir düşün.
Kalbimin içinde fırtınalar kopuyor. Bir yandan her şeye rağmen seni görmek istiyorum öte yandan senden nefret ediyor yüzünü görmek bile istemiyorum. Galiba bu yüzden seni seviyorum. aynı anda bu kadar çok şeyi bir arada hissedebildiğim için.
Başkasını sevdiğini bildiğim halde seni seviyorum. Bunun ne kadar saçma olduğunu anlamışsındır. Saçma şeyleri severim. Seninleyken hem huzurlu hem huzursuz, hem mutlu hem mutsuz oluyorum. Ancak bu kadar zıtlığın içinde özgür olabiliyorum. Bunu fark ettikten sonra hayatımın geri kalanından vazgeçtim.
Son bir kez buluşmalıyız, hiçbir şey kalmasın içimizde ne varsa söyleyelim ya da hiçbir şey söylemeyelim. Bazen susmak konuşmaktan çok şey anlatır.
Onun için bir gün bir yerde karşılaşırsak sadece gözlerime bak.


9 Kasım 2012 Cuma

Prensestim Kraliçe Oldum Kralsız Tatsızım İnsafsızım.



Arkadaşların, ailen hatta tüm dünya birleşip bu adam sana göre değil deseler insan gidip o adama daha çok yapışıp, bağlanıyor. Tüm mallıklarına katlanıyor. Eğer ben bir erkeğin mallıklarına katlanıyorsam o adam da benim triplerime katlanacak arkadaş. İşte Türk kızıyla Türk erkeğinin birlikteliğinin sırrı burada yatıyor.

Arkadaşlarıma göre sevdiğim adam hayırsızın teki, daha iyilerine layığım, beni hak etmiyor falan filan. Bunu söyleyenler de sap gibi ortada gezen arkadaşlarım yani sevgilileri falan yok. Demek ki böyle düşündükleri için yalnızlar. Kimseye layık olduklarını düşünmüyorlar bu yüzden kimseyi beğenmiyorlar. Sabahları uyandığımda, bir yere giderken ne giyeceğime, ne renk oje süreceğime, saçlarımı toplu mu yoksa dağınık mı bırakacağıma bile karar veremeyen ben gidip onca erkek arasından en öküzünü seviyorsam bi zahmet o da beni sevsin, sevecek o adam buraya gelecek! Hayatta eğer hep böyle hırslı olsaydım şu an çok başarılı ve zengin biriydim.  

Parayı pulu boş ver de yok lan parayı boşvermeyelim, para önemli sonuçta ama adam beni sevmiyor onu napıcaz. Belki de seviyor, sorduğum zaman seviyorum, diyor. O anda 2+2=5 dese ben ona da inanırım öyle de safım aşıkken. Ben ona 18 yaşımdan beri aşığım. Onu gördüğüm ilk andan itibaren. Belki onu bana gülerken yakalamasaydım o an göz göze gelmeseydik, ben başka bir tarafa bakıyor olsaydım, o başkasına gülseydi, ortak bir arkadaşımız olmasaydı, bizi tanıştırmasaydı  ne güzel olurdu. Hayır be güzel olmazdı. Ben dünyayı gezer gene onu bulurdum. Tamam bu tembellikle dünyayı gezmezdim ama başka bir öküze aşık olurdum. Cümledeki öküz kelimesi için bu satırları okuyan erkeklerden özür dilerim. Daha uygun bir kelime bulamadım.
Ben de bir sorun var ne olduğunu bilmiyorum küçüklüğüme inmeye de korkuyorum. Böyle kibar, romantik erkeklerden hoşlanmıyorum hatta itici bile geliyor. Sanırım ilk aşık olduğum erkek babamdı ondan böyle oldu. Babam röpdoşambır (bu kelimeyi yazmak için TDK sözlüğüne baktığım halde yanlış yazmışım düzeltmicem anasını satim, bu işlerden o derece uzağız yani) giyip elinde viski kadehiyle evde dolaşan bir adam değildi. Bildiğin küfür eden pek kibar olmayan bir adam ama benim ilk aşkım. Babam çok yakışıklı ve uzun boylu bir erkekti onu mahalledeki komşu kadınlardan ve annemden kıskanıyordum babamla aram hep çok iyi oldu. Babamın prensesiydim.
Dediğim gibi babam öyle elinde çikolatalarla çiçeklerle eve gelen bir adam değil. Muhtemelen elinde çiçeklerle mahallede dolaşmaya eve kadar gelmeye çekiniyordu. Tabi o zamanlar mahalle kültürü vardı. Herkes birbirini tanırdı. Babam genellikle elinde meyve poşetiyle eve gelirdi. Yazın karpuz kışın portakal alırdı bir de elma, elmayı unutmayalım.
Yani benim adam elinde çiçeklerle bana gelmeye utanıyorsa meyve poşetleriyle gelsin razıyım, oturur yeriz.

Tamam  artık babamın prensesi değilim. Kendi dünyamın kraliçesiyim, kralsız tatsızım, insafsızım.




2 Kasım 2012 Cuma

Seviyorum Lan Diyemeyen Erkeği Ne Yapayım Ben



Resimdeki kız ne güzel aynı ben. Tamam benden daha güzel, kabul ediyorum. Ama burnumu yaptırsam, üc bej kilo versem tıpkısının aynısı olurum Allah'ıma kitabıma. Ama bu kızın evi pis olur, temizlik yapmaz bu, ben  adamı gözünden anlarım, yani bi evlenilecek kız değil, yani bi ben değil. Yemek de yapmaz bu aç kalırsınız. Var mı Türk kızı gibisi. O yüzden işte olum biz bulunmaz hint kumaşıyız. Kıskandım mı? Kim ben mi? Bu kızı mı kıskanıcam, bunun neresini kıskanayım be. Tamam lan tamam bu gavur kızları da ne güzel oluyor. Bizim kadar temiz değildir yine de. Temizliğe taktın diyeceksin şimdi biz küççükken halı yıkama fabrikaları yokkene bir halı yıkardık köpürte köpürte. Yatak odası kapısının arkasında mutlaka temiz bir kaç rulo halımız hazırda beklerdi. İşte biz böyle annelerin elinde büyüdük. Kıymetimiz bilinmiyor. Yağmur yağdığında kahve içip kitap okuyamadım. Annem balkondaki çamaşırları toplatırdı ıslanmasın diye. Sonra Türk kızları niye bu kadar atarlı oluyor? Şimdi anladın mı niye atarlı oluyor.

Türkiye standartlarında bu kadar güzel olunca peşimde hem yakışıklı hem kaslı hem zengin hem komik hem karizmatik erkekler eksik olmuyor. Güzellik başa bela. İnanmadınız değil mi? Ne yalan söyleyeyim ben de kendime  inanmadım şu anda. Yok öyle bir şey çünkü. Sonra güzel değilim ki ben. Belki de güzelimdir. Bazen güzel bazen çirkinim. Çirkef bir yanım  var o zaman çirkin oluyorum. Mesela kıskancım ben ve fena halde belli ediyorum, bildiğin cadı oluyorum. Bana yakışmıyor ama sevdiğim adamı kıskanırım, yani onu kıskanmayacağım da sokaktan geçen adamı mı kıskanacağım.

Aslında kadınların erkeklerden beklediği şeyler var. Tamam çok şey var, liste uzun. Canınız sıkılmasın diye uzun lafın kısası mesela benim adam (adam nerden benim oluyor onu da bilmiyorum) karşıma çıksa dese ki:

"Yeter lan benimsin, seni üzeni s*kerim, adım attığından haberim olacak, canını yakanı yakarım, kılına zarar gelirse ortalığın a*ına korum"

ama demiyor işte.


21 Ekim 2012 Pazar

Geride Bıraktıklarımızı Özlüyor, Elimizin Altındakinden Sıkılıyor, Ulaşamadıklarımıza Tutuluyoruz



Zeki değilim. Komiğim. Zeki olmadığımı herhalde bu zamana kadar anlamışsınızdır. Yazılarımı okuyanlarla zaten akraba daha doğrusu arkadaş gibi olduk. Ama komik olmak insana para kazandırmıyor. Mesela işyerinde bu kız çok komik bunu terfi ettirelim demiyorlar. İşte sorun da bu. Lan arkadaşlarım teker teker terfi ediyor, kariyer basamaklarını bir bir çıkıyor ben de daha tık yok. Bazıları kariyer yapınca bildiğin götü kalkıyor artık seni tanımaz oluyor oysa ben onların işsiz parasız dönemlerini biliyorum. Zamanında benden borç isteyen arkadaşım artık beni küçümser oluyor bu yüzden herhalde müdürleri sevmiyorum.
Müdür olmak gibi bir amacım hiç olmadı ben satış sektöründeyim. Böyle müşterilerle muhabbet edeyim, takılayım modundayım. Benden çok güzel ev hanımı olur. Nasıl özeniyorum çalışmayan kadınlara. Çalışmadığım zamanlarda da çalışan kadınları kıskanıyorum.

Benim satış müdürüm Türkan Şoray'ın post modern hali. Erkek olsam kendisine aşık olurdum, erkekleri kendisine hayran bırakan kadınlardan ama evli ve mutsuz. İşinde çok başarılı evlilik hayatında başarısız. İşte ben iş hayatında çok başarılı olmadığım için evlilikte başarılı olacağımı düşünüyorum en azından bunda kendime güveniyorum. Öncelikle masrafsız biriyim. Kuaföre gitmem, saçımı kendim yaparım. Allah vergisi cildim pürüzsüz olduğu için kremlere dünyanın parasını yatırmam. Allah bana acımış olabilir. Çünkü çok para kazanmıyorum. Evlilik deyince bana bıyıklı evlenme teklifi etmişti. Annem telefonda bıyıklının düğünü olduğunu söyledi. Daha yazın benimle evlenmek istiyordu. Benimle evlenmek isteyen erkeklerin kısmeti açılıyor ama benimle değil başkalarıyla evleniyorlar. Üzülmedim çünkü başkasını seviyorum. Kimi sevdiğimden artık eminim. Aklımda hala hayırsız var açıkçası. Acaba kendisi de beni düşünüyor mudur? Aklına geliyor muyum? Ne yapıyor? Karşısına çıksam ne yapar? Kafamda deli sorular.

Çok ilginç bir ev arkadaşım var. Geçenlerde uzaktan bir akrabası evleniyormuş ailesi uzak bir şehirde oturdukları için biz katılamıyoruz bizim yerimize sen git demişler. Arkadaşım da tek başına gitmek istemedi. Birlikte gidelim mi? diye sordu. Düğün benim işim, dedim. Ben düğünlere gitmeyi severim. Kalkıp oynamasam bile saçı yapılmış, abiye kıyafetler giymiş, kuaförlerin makyajıyla palyoçlara benzemiş kızlara bakarım. İlgimi çeker düğünler. Mesela yeni gelinleri hemen bilirsiniz, kuyumcu dükkanı gibidirler. Yakışıklı erkekler özel ilgi alanıma girer. Yakışıklı biri oynuyorsa piste çıkıp göbek atma ihtimalim bile var. Neyse hadi gideyim dedim. Zaten param yok bugünlerde gezmeye de gidemiyorum. İşte bedavadan eğlence! Baktım arkadaşım mini etek giyiyor. Bir de arkadaşımın vücut ölçüleri bildiğin Victoria Secret mankenleri ölçüsünde. Ben de onun altında kalır mıyım? Hem belki kısmetim açılır. Hemen straplez bir elbisem vardı. Giydim.

Efendim,  canım ev arkadaşımla hiç bilmediğimiz tanımadığımız insanların düğüne gitmek için evden çıktık. Arkadaşım evlenen kızı az çok tanıyor. Salondan içeri bir girdik. Arkadaşımla şok olduk. Düğün değil mevlüt var gibi. Herkes kapalı. Sanki içeride hacı kafilesi var. Herkes  bize bakıyor. Zaten arkadaşımla yarı çıplağız. Kendimi bildiğin çıplak hissediyorum. Niye bu elbiseyi giydim ki. Kimsenin bir şey dediği yok tabi ama ortama ayak uydurmak için daha münasip bir şeyler giyerdim. Arkadaşım gelin hanıma mutluluk diler dilemez hemen çıktık salondan. Eğer ben kapalı bir şeyler giymiş olsaydım emin olun ortalık mini etekli kızlardan geçilmezdi. Ne bahtsız insanım.

Düğün maceramız arkadaşımla saçma sapan bir kabusa dönüşüyor. İşyerinde işler iyi gitmiyor. Evlenebilirim dediğim bıyıklı bir başkasıyla evleniyor, arkadaşlarım kariyer yapıyor, üstelik param da bitiyor. Belki şartları daha iyi olan bir iş bulabilirim. Ama iş aramaktan nefret ettiğim için işimden ayrılmayı göze alamıyorum.

Elif Şafak'ın da  başına böyle şeyler gelmiş midir? Düşünmeden kendimi alamıyorum şimdi.




19 Ekim 2012 Cuma

Bir Kızı 40 Kişi İster Kız Kendisini İstemeyen 41. Kişiyle Kafayı Bozar



Ben senin çevrendeki kızlar gibi olamıyorum.  Bu yüzden hep bir adım gerideyim, hep biraz eksiğim, anlıyor musun? Benim büyüdüğüm mahallelerde kızlar mini etek ya da şort giymezdi, ayıptı, günahtı diye. İşte biz öyle bir çevrede büyüdük. Mini etek giyemiyorum. Alışmadık götte don durmazmış. Ben şimdi seksi olamıyorum diye mi kaybediyorum. Olabilir. Bu dünyada her şey olabilir.

Ben senin çevrendeki kızlar gibi olamıyorum. İlk adımı atamıyorum, muhabbete hemen giremiyorum. Rol yapamıyorum, yalan söyleyemiyorum. Bunları yapabilsem var ya her şey farklı olabilirdi. Mutlu olabilirdik. İşte bu küçücük mutlu olabilme ihtimali beni hayata bağlıyor. Küçücük umutlar biriktiriyorum. Belki erkeklerin yalan bile olsa duymak istedikleri cümleler var. Sonuçta sen de bir erkeksin. Gururun ruhun okşansın istersin. İstersin tabi. Haklısın. Benimde hatalarım oldu. Dönüp dolaşıp kendime geliyorum. Belki sana bu kadar uzak durmamalıydım.

Aslında erkekler basit yaratılmış. İşi zorlaştıran karmakarışık hale getiren biz kızlar. Mesela öpüldüğünde  kadını iten bir erkek hiç duymadım ben. Ama önemli olan biz kızlar için o öpücüğü bir erkeğin hak etmesi lazım. İşte burada işler karışıyor.
Ben senin çevrendeki kızlara benzemiyorum. Kadınla erkeğin arasında bir mesafe olur. Biz öyle gördük öyle büyüdük. O yüzden duygularımı sana belli edemedim, belki kendimi sana anlatamadım. Şimdi ne desen haklısın. Öyle renkli, çekici belki seksi bir hayatın içinde aklına bile gelmiyorum. Bir gün sana o kapıldığın dünyanın yalan olduğunu anlatacağım. Bir gün sana her şeyi anlatacağım. Zamanı gelince. Şeytan diyor git kapısına kapan. Erkek olsaydım yapardım lan. Kapısında yatardım. Ne olacak yani bir gece kapısında beklemişim çok mu?

Düşününce hatayı kendimde buluyorum, ağlayacak gibi oluyorum. Düşünmesek diyorum. Her şeyi unutsak. Yeniden başlasak. Buna inanıyorum, her şeyin eskisi kadar güzel olacağına, yeniden başlayacağımıza. Çünkü gerizekalıyım, malım.
Böyle kederli, ezik büzük yazılar yazmak huyum değil aslında. İnsan bazen kederleniyor, kendini onca kalabalık içinde yalnız hissediyor. Bana hep oluyor. Sen yanımda olsan hiç kendimi yalnız hissetmem, biliyor musun? Nerden bileceksin, sana hiç anlatmadım ki. Niye anlatmadım lan. Bak şimdi pişman oldum. Karşına geçeydim açaydım kollarımı ben sensiz yaşayamam, beni bırakma diyeydim. İşte ben diyemiyorum. Susuyorum. Bu huyumdan nefret ediyorum.

Mutlaka sana anlatmalıyım. Beni bir dinle ondan sonra ne halt yersen ye. Şöyle sakin kafayla bir dinle. Sana çay yaparım. Biliyor musun benim çayımı herkes çok beğenir. Özellikle babam sonra amcam. Bizim evde çayı hep ben demlerim, bulaşıkları da bana yıkatırlar. Evi de ben süpürürüm, tozu da ben alırım. Evlenirsek evimiz çok temiz olur ya da evi bok da götürebilir, bilemiyorum yani ruh halime bağlı. Başımda annem olmayacağı için temizlik yapmama gerek kalmayabilir. Pazar sabahları kahvaltıyı ben hazırlarım ekmek almaya sen gidersin, mutlaka gazete de al  yanında. Haftasonları gazete eklerini okumayı çok severim ben. Gömleklerini de ütülerim bu kıyağımı da unutma.

Bir kızı 40 kişi istermiş kız kendisini istemeyen 41. kişiyle kafayı bozarmış. Ben de seninle kafayı bozdum, kusura bakma.


13 Ekim 2012 Cumartesi

Hamur İşinin Ustası Gözlerinin Hastasıyım


Yukarıdaki kızın ben olmadığını herhalde tahmin etmişsinizdir, mal değilsiniz ya! Benim böyle yüzüm olsa şu anda Türkiye'nin en çok seyredilen dizisinde oynuyor olurdum lan. Aslında üniversite birinci sınıftayken -o zamanlar çok güzeldim- bana bir ajanstan teklif gelmişti ben korkup hayır demiştim annem çok kızmıştı kabul etmediğim için. Annem zaten sürekli kızar. Onun dünyaya kızmak için geldiğini düşünüyorum. Evlatları arasında da en çok bana kızar, sinirlenir. Ben de az değilim belki hak ediyorum. O değil de kız çok güzel be. Bebek gibi. Buraya uygun fotoğraf ararken bunu gördüm ve dayanamadım yoksa bu kızın benim yazımla yakından uzaktan alakası yok, baştan söyleyeyim de.

Bu arada annem rahatsızlandığı için annemin yanına gitmiştim. İznim bitiyordu ve ben işe gitmek hiç istemiyordum. Ne olur çalışmasam yani zengin bir koca bulurum, oh mis. Anneme yolunu yapmaya çalıştım. İşi bıraksam gibilerinden konuştum. Annem öyle bir bakış attı ki. O bakışı çok iyi bilirim küçükken bana terlik atarken ki bakışları vardı ve yanında terlik olsaydı yine atardı. Eğer işi bırakıp annemin yanında kalırsam bana bu dünyayı zehir edecek, belli. Çalışmam da gerekiyor bildiğin fakiriz lan biz. Annem haklı yani.

Ben paşa paşa gittim işe. Sabah müdür bir ayar çekti bana. Annem hasta diye izin almıştım ya. Ama bu arada eve girmedim lan bildiğin it gibi gezdim, gezdiğim yerlerin fotoğraflarını Facebook'a koydum. Çünkü aptalım harbiden aptalım lan ben. Yaptığım şeylerin sonuçlarını tahmin edemiyorum, düşünemiyorum. Müdür hanımın Facebook'u yok ama birileri haber vermiş demek ki. Ben durur muyum? Karşısında çocuk yok. Beni böyle  azarlayamaz, tamam mı? Yok işler birikmiş de bilmem ne.  Birikmişse bana mı birikmiş lan göt, ben böyle işin .mına koyayım; dedim bizim müdüre inanır mısınız? İnanmadınız tabi. Çünkü hiçbir şey demedim paşa paşa çalışmak için masama gittim. Çok param olsa ya da zengin bir babam olsaydı derdim lan, anasını satayım.

Büyük şehirleri hiç sevmiyorum efendim. Bildiğin mahalle insanıyım ben. Sokaklarda yazın gece yarılarına kadar oynamış bir neslin son temsilcileriydik biz! Kapı önlerinde saatlerce oturan, gelip geçeni dikkatlice inceleyen dedikoducu teyzeler vardı, onları hiç sevmezdim. Onları bile özledim. Özlediğim çok şey var. Onun kokusu mesela. Onun gülüşü var. Gülerken gözlerini kısması var. İnşallah mutsuzdur. Umarım yemek yapmayı bilmeyen bir kızla tanışırsın, aç kalırsın, açken  çok sinirli olursun, sinirlenince kavga edersiniz kavga edince ayrılırsınız.
Belki aklına ben gelirim çok güzel börek yapardı, dersin.
Çünkü ben bildiğin boşnak kızıyım. Hamur işinin ustası gözlerinin hastasıyım.



9 Ekim 2012 Salı

Yazdıklarından Yola Çıkarak Birine Aşık Olmak İstiyorum


Ne istiyorum biliyor musunuz? Sırf yazdıklarından yola çıkarak birine aşık olmak istiyorum. Hiç dokunmadan, konuşmadan...Mesela mektup arkadaşım olurmuş birisi ve ben ona aşık olurmuşum. İsterdim lan böyle bir şey. Ama bu devirde zor be. Birbirimizi sadece mektup yazalım. Canımız ne isterse onu yazalım belirli bir konumuz olmasın. Mesela ben havaların soğuduğundan ve çamaşırların kurumadığından şikayet edeyim. Sen bana patronun maaşına zam yapmadığından şikayet et. En önemlisi birbirmize teselli veren basit cümleler kurmayalım. "Boşver",  "Zamanla unutursun", "Sana sevgili mi yok"gibisinden cümlecikler yerine en fazla siktir et, diyelim birbirimize. Küfür serbest olsun. Sinirlenince küfür etmeyen insanların ne söylediklerini hep merak etmişimdir zaten.

Ben nadiren sinirlenen birisiyim. Allah beni doğuştan Prozac'lı yaratmış. Normal halim Prozac içmiş insan gibi hatta bazı zamanlar kafayı çekmiş insan gibi; ota boka gülerim ben. Mesela  konuyla alakasız bir şey söylerim karşımdakini dumur ederim. Ben de böyle manyağın biriyim, Allah benim de belamı versin. Neyse ki Allah her zaman kullarını ciddiye almıyor.  Ben kolay kolay sinirlenmeyince sinirlenmediğime sinirlenen kişiler olmuştur çevremde hep başta annem olmak üzere. Sen ne rahat bir insansın, sen kime çektin, diyerek bir başlar annem,  babamın sülalesinden çıkar. Çünkü ben fiziksel olarak halama ki -halam kardeşler arasında en güzel olanı bu da Allah'ın bana yaptığı bir kıyak- kişisel olarak babama benziyorum. Babam da söylemesi ayıptır rahat bir insandır. Neyse konumuza dönelim.

Bu devirde mektup yazan erkek kalmamıştır. Mektup yazan kadın da kalmamıştır. Hatta mektup yazan son insanın ben öldüğünü düşünüyorum.

Hep böyle sıradışı şeyler istemişimdir. Sıradışı şeyler sevmişimdir. Sıradışı bir erkeği sevmek gibi. Sıradışı derken asosyal olmasından bahsediyorum. Benim bir hayırsızım vardı. Yazılarımı okuyanlar bilirler. Kendisi asosyal biriydi. Onu ilk gördüğümde az konuşuyor konuştuğunda çok zekice şeyler söylüyor ya da kaliteli espriler yapıyor beni güldürüyordu. Gerçi beni güldürmek zor değil ya. Asosyal erkeklerde beni çeken bir şey var belki içgüdüsel analık duygusuyla yaklaşmak olabilir. Asosyal birini topluma kazandırmak hiç kolay iş değildir. Ben çok yoruldum bu işten. Belki bu yüzden mektup arkadaşı istiyorum. Belki artık yorulmak istemiyorum. Onun yazdıklarından yola çıkarak kafamda bir kahraman yaratmak istiyorum. Kahraman deyince aklıma geldi, hadi aklıma geleni de yazıverem. Bir akadaşım vardı benden 10-15 yaş kadar büyüktü. Hep yanlış erkekler sevdi. Bir gün bana artık erkeklere ihtiyacım kalmadı hayatımda bir erkek istemiyorum, demişti. Oysa ben erkeksiz bir hayat bile düşünemiyorum, ne sapık bir insanmışım lan ben. İşte burada kaybediyorum sanırım. Sevdiğim insanı kaybetmekten çok korkuyorum, ayrılırsak sanki yaşayamazmışım ölürmüşüm gibi geliyor. Bu yüzden fazla ilgi gösteriyorum. Erkekler çok ilgiden hoşlanmazlar. Kaçarlar. Ben bu paha biçilmez tespitimden sonra hayırsıza ilgi göstermemeye karar verdim. Daha ortasını bulamadım. Ya çok ilgileniyor ya da yokmuş gibi davranıyorum.

Kısaca hayali bir erkeğe aşık olmak istiyorum. Hiçbir şey gerçek kadar sıkıcı olamaz.

4 Ekim 2012 Perşembe

Her Şey Üst Üste Gelir Ortası Yoktur Bazen Hayatın




Beni sevmek zorunda değil hiç kimse.  Ama sevilmek istiyorsun yine de, ilgi görmek, iki çift güzel laf duymak istiyorsun. Fazla bir şey değil. Soruyorum kendime: "niye beni birisi sevsin diye?" Ben olsam severdim lan kendimi. Kendime çıkma teklifi ederdim. Öperdim, koklardım, şımartırdım kendimi. Ne diyorum lan ben. İyice kafayı yedim yalnızlıktan.
Bazen olur işte. Her şey üst üste gelir. Param bitiyordu, yıllık iznim bitiyordu. Depresyondaydım, saçlarımı kısacık kestirmek istiyordum. Nasılsa saçlarım yüzüme döküldüğünde düzeltecek bir erkek yoktu hayatımda. Galiba bıyıklıya da aşık oluyordum. Rüyama bile giriyordu. 
O kadar çok karşılaşıyorduk ki sokakta. Çünkü aynı mahallede oturuyorduk ve muhtemelen çoğunluk karşılaşmak için dışarı çıkıyorduk. Sokakta kimseler yokken sıkıştırsam mı? Aklıma böyle tuhaf şeyler geliyordu. 
Erkekleri kendine kul köle yapan kızlara hayranım. Ben o konuda ortaokul ergeni gibiyim. Ölsem ilk adımı atmam. Belki bu noktada  kaybediyorum, bilemiyorum. 
Zaten benim hayırsız beni unutmuş gibiydi. Hatırlatayım iş nedeniyle Samsun'a gitmişti. Acaba napıyor ki orada? Ölsem haberi olmayacak. Değerimiz bu kadarmış demek. Ne yazık! Artık rüyalarımı da girmiyor, sanıyorum o da unuttu beni. Ne çabuk lan. Bak hırslandım şimdi. Ben unutulacak kadın mıyım? Evet, öyle. Ben bile kendimi kaybettim. Biri beni bulsun istiyorum. Yoruldum artık gelsin beni alsın, razıyım. 
Unutulmanın insanın canını yakan bir tarafı var. İnsanda güçlü bir intikam duygusu uyandırıyor. Savaştan yeni gelmiş üstelik yenilmiş bir asker gibi yorgunum uğraşmak istemiyorum. Unutanın da canı 
cehenneme.
Bıyıklıya gelince neden benimle konuşmadığını bilemiyordum. Yanıma gelip konuşmaya cesareti mi yoktu? İnsanların söylediğine göre karşıdan bakıldığında soğuk, havalı ve kendini beğenmiş bir tavrım varmış. Aslında hiç öyle birisi değilimdir. Yoksa "bu kız bana bakmaz" diye mi düşünüyor, kimbilir? Eğer öyleyse çok üzülürüm çünkü baya bildiğin hastayım ben bıyıklıya. Tavrına, duruşuna, gülüşüne, bakışına  bildiğin eski Türk filmlerindeki kızlar gibiyim. Hani kız adama aşkından ölüp bitiyordur ama söylemez ya. Eskiden o kızlara ne gülerdim çok saçma gelirdi. Şimdi bu saçmalığın içine ben düştüm. Kendi kendime de gülüyorum zaten. Sen onca kitaplar oku üniversite bitir ama bir erkeğe sevdiğini belli edeme. Şaşılacak şey. Göz göze gelince gözlerimi kaçırıyorum acaba yanlış mı anlıyor beni? Göz mü kırpsam, öpücük mü atsam, saat mi sorsam, sikseler yapamam. Ben de bildiğin kalasım yani. Mesela yanlışlıkla gömleğine kahve döksem yıkamak bahanesiyle düğmelerini çözsem falan. Böyle masum fantezilerim vardı. Gömleğinin düğmelerini çözecek kadar yakınlaşsak da benim yazılarımı okuyanlar da rahat etse. Biliyorum sevgili okuyucu, sıkıldınız.  Beni sevmeyi deneyebilirsiniz. Benden nefret de edebilirisiniz ona da eyvallah.


28 Eylül 2012 Cuma

İstediğin Kişinin Umurunda Olmazken, Hiç Tanımadığın Kapında Köle Oluyor


Gitti ve ben arkasında güneşten eskimiş bir renk gibi hissettim kendimi. Ayrılığı kim bulmuşsa hiç hoş değil. Bu noktada söyleyecek hiç bir sözüm kalmıyor. İki insan birbirinin alnına yazılmışsa eninde sonunda birbirlerini bulurlar. Belki yeniden birbirimizi buluruz, belli mi olur?

Tahmin ettiğim kadar olmadı, hiç ağlamadım, uykuya vurmadım. Dünyanın sonu gibi davranmadım. Galiba büyüdüm. Yorulmuştum sürekli bu ilişkiyi didiklemekten, beni sevdiğine dair ip uçları yakalamaya çalışmaktan. Özlemek gerekir bazen. Belki o da özler beni. Aklı başına gelir. Kim bilir?

Bu arada annem rahatsızlanıyor. Annemin yanına gitmek için izin alıyorum. Kafamı dağıtmış olurum, iyi olur. Ailemin yanına gitmek bana iyi geliyor. Burada hiç ummadığım bir şey oluyor. Bir komşumuzun oğlu annesini göndermiş bize, benimle evlenmek için. Annem kafam karışmasın diye bana söylememiş, komşu teyzeyi de geçiştirmiş. Şaşırdım. Hem de çok şaşırdım. Hiç tanımadığım beni uzaktan gören birisi benimle evlenmek istiyor. Koca bir ömür lan, kolay değil. Acaba kafayı mı yedi diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Hoşuma da gitmiyor değil hani. Evlenme teklifi boru değil yani.  Ama dur bir dakika kim lan benimle evlenmek isteyen bu manyak? Yani akıllı biri  olmadığı kesin. Komşu teyzeyi tanıyorum ama oğlunu hiç görmemiştim. O beni nerede gördüyse artık. İlk planım bu çocuğu görmek. Annem de o kadar hasta değil maşallah benden sağlam. Ergen kızlar gibi hemen eski arkadaşlardan birini arıyorum. Kimseyle buluşamıyorum,  kimse kalmamış burada. Hepimiz dağılmışız en yakın arkadaşım Eskişehir'de bir tanesi İzmir'de. Bu çocuğu göremezsem çıldıracağım. Anne çok merak ettim şu cocuğu göstersene diyorum. Ne çocuğu kızım 25 yaşında kocaman adam, diyor. Ooo yaşı da iyiymiş. Evlensem ya ben bunla ya, ne güzel olur. Gerçi daha görmedim, olsun. Görmüş kadar oldum valla.

Kendime güvenim geldi, yeminle. Tabi canım eli ayağı düzgün biriyim, renkli gözlüyüm, beyaz tenliyim ama karaktersizim; lan uğruna ölüp bittiğin adam daha gideli üç gün oldu. Sen adamı hemen sattın valla. Ne yapayım o da evlenme teklifi yapıp gitseydi, parmağıma bir yüzük taksaydı, çok mu zordu yani. Yok ben onun niyetini biliyorum. Kimseye bağlanmak istemiyor ya paşam. Böyle gelir elinden alırlar işte. Dur bir soluklan kızım; kendine gelin güvey olma. Daha çocuğu görmedin.

Anne ya şu çocuğu bana göstersene, diye annemin başının etini yedim. Annem söylediğine pişman oldu. "Ben malımı bilmez miyim? Sana hiç söylemeyecektim." diyerek söylendi.
Hiç unutmuyorum günlerden çarşambaydı. Pazar kurulmuştu.  Bütün kasaba sokaktaydı. Zaten pazara giderken anneme hayır demek gibi bir lüksümüz olamazdı. Bu sefer koşa koşa gidiyorum. Belki görürüm. Annem uzaktan birini gösteriyor, işte şu karşıdaki, diyor. Kafamı çevirdiğimde onu bana bakarken yakalıyorum. Utanıyorum, kafamı yere çeviriyorum. Ne bileyim küçüklükten beri böyleyim biraz utangaç bir tarafım var. İnsanlar da beni aklı başında hanım hanımcık biri sanıyorlar.
Sürekli karşılaşıyoruz, göz göze geliyoruz ama konuşmuyoruz. Tahmin ettiğimden daha yakışıklı. Öğretmen miymiş neymiş. Evet biraz devlet memuru tipi var, efendi biri. Bıyık bir erkeğe bu kadar mı yakışır, ama yakışmış yüzüne işte.

Evlensem ya anne ben bu çocukla, diyorum. Ben annesine olmaz dedim, diyor annem. Niye öyle dedin ki? diye soruyorum. Kızım yedi kocalı Hürmüz mü olacan sen benim başıma, sevdiğin biri var diye öyle dedim, diyor.

Allah'ım kısmetsizim işte. Yine yalnızım. Evlenmek istememin altında yatan asıl sebep biraz intikam almak benim hayırsızdan. Evlendiğimi, başkasının olduğumu duysun, üzülsün istiyorum
Hayırsıza inat evlenirsem bıyıklıya da çok ayıp olur be.  Mutsuz oluruz. Belki de mutlu oluruz, çocuklarımız olur. Ben geçmişi unuturum, mutluluğu onda bulurum. Çoluk çocuğa karışınca, geçim derdine düşünce, diyorum insanın aklına gelir mi eski sevdiği?

Bir kaç gün daha buradayım. Uzatsam mı tatili? İşe gitmek, İstanbul'a dönmek, o kargaşanın içinde boğulmak hiç istemiyorum, her şeyi bırakasım var. Mutlu değilim.

21 Eylül 2012 Cuma

Hayatlarımız Farklı Yalnızlığımız Aynı



İnsan kendini değiştirse bile kaderini değiştiremiyor. Galiba yalnızlık benim alnıma yazılmış. Ne kadar başarılı, çalışkan, dürüst, yakışıklı veya güzel olsanız da bunlar mutlu olmak için yeterli değil. Hatta  mükemmel özelliklerin tümü sizde olsa diyelim işte sırf bu yüzden insan yalnız kalırdı. Çünkü kimseye ihtiyaç duymazdınız.   Ben mükemmel değilim. Bir erkeğe ihtiyacım var. Bunu çok açık yazıyorum çünkü gerçek. Bunu kızlar pek itiraf etmez, bir zaaflık olarak görürler. Evet, yakışıklı erkeklere zaafım var bu da bugünün ikinci itirafı olsun.
Ama yanlış anlaşılmasın hayatımda bir erkeği sevdim. Onun beni sevdiğinden asla emin  olamadım. Derler ki dünya bir imtihan yeridir. İşte benim de sınavım bu galiba. Başkasını sevemiyorum ondan vazgeçemiyorum da. Sonumuz ne olacak hiç bilemiyorum.
Her şey yolunda gidiyordu, yalan hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Ben her şey yolundaymış gibi davranıyordum. Muhtemelen o da benden vazgeçemiyordu. çünkü çevresinde güzel kızlar vardı. Bir işi, parası, arabası vardı üstelik uzun boylu ve yakışıklıydı. Yani kızların istediği her şey onda vardı.
Bunun farkındaydı. Belki bu yüzden bana davranışları eskisinden daha farklı, daha mesafeli, daha havalı geliyordu.
Oysa tanıştığımızda ikimizde parasız üniversite öğrencileriydik. Gerçekten cebimizdeki 1 lirayı bölüşürdük. Bir kere ikimizde okuldan çıkmıştık. Babam ertesi gün bana para gönderecekti. Yanımda hiç para yoktu. Onun babası yoktu. Burs alıyordu iki, üç yerden. Sanırım o da burslarını henüz almamıştı. Cebinde 1 lira varmış. O zaman çay 50 kuruştu. O son 1 lirayla oturup iki çay içmiştik, Beyazıt'da bir kafede.
Bizim böyle anılarımız çoktur. Bir keresinde ben Eskişehir'e teyzeme gidiyorum, trenle. Benim hayırsız da geldi o da Eskişehirli. Annemi göreyim dedi. Aslında teyzemlere gitmek pek aklımda yoktu. Ama teyzemin bir kızı vardı. Kuzenimi çok severdim. Tek çocuk olduğu için kardeş gibi büyüdük. Baktım bu Eskişehir'e gidiyor. Ya bende teyzeme gidecektim, dedim. Takıldım buna. Ben otobüs yolculuklarını severim. O ise tren yolculuklarını. Bindik trene. Teyzem babama haber veriyor. Aslında babamlar Ankara'da yaşıyorlar. Babamın işi düşüyor ya da beni görmek için geliyor tam bilemiyorum yani. Babam da bana çok düşkündür. Neyse biz trenden el ele sarmaş dolaş benimkiyle iniyoruz. Tabi benim babamdan haberim yok, teyzem de bir şey söylemedi. Ben miyop olduğum için uzağı göremiyorum. Meğer uzaktan babam geliyormuş. Resimlerden benim hayırsız babamı tanıyor. Baban uzun biri mi? diye soruyor. Evet, babam çok uzundur diyebiliyorum. Babam tam karşıdan bize doğru geliyor. Yavaşça elimi bırakıyor. İstersen ben kaybolayım, diyor. Babam kabak gibi seni de gördü yanımda kal, diyorum. Babama koşuyorum, sarılıyorum falan. Salağa yatıyorum. Babama üniversiteden arkadaşım diyebiliyorum. Babam o gün ilk defa beni bir erkekle görüyor. Tam on sekiz yaşındayım. Babamın nasıl davranacağını tahmin bile edemedim. Bana kızabilirdi çünkü. Ama babam beni şaşırtan bir şey yaptı. Benimkiyle tanıştı. Hatta tokalaştılar bile. Bölümünü falan sordu. Muhtemelen orada ayak üstü babamın gözüne girmeyi başardı. Ya da artık benim büyüdüğümü babam kabul etti. Bana hiçbir şey demedi. Gerçi sonradan annemi başının etini yemiş. Ben onu okumaya gönderdim, koca bulmaya değil, gibisinden anneme söylenip durmuş.
Yine ilk tanıştığımız dönemde annesi beni merak ediyor. O da benim bir resmimi annesine veriyor. Ben de fotojenik değilim. Fotoğraflarda bir çirkin çıkıyorum anlatamam size. Annesi de konu komşuya benim fotomu gösteriyor. Herkes annesine bu kız senin oğluna yakışmıyor, demesin mi? Tam komedi ya. Neyse sonra annesiyle beni tanıştırdı da çirkin olmadığımı kadıncağız gördü. Aslında annesiyle tanıştığım günü ayrıca yazarım. Onun da bir hikayesi var çünkü.

Belki de birbirimizi değil anılarımızı bırakamıyorduk, geçmişimizi bırakamıyorduk.
Konuşmamız lazım, diyerek beni aradı? Ertesi gün buluşacağız ama ne diyecek lan bu bana, diye diye uyku girmiyor gözüme. İyimser yanım "evlenme teklif" edecek diyor. Kötümser yanım "ayrılmak isteyecek" diyor. E bir de benim hayırsız ikizler burcu. Sabah ayrılmak isteyip akşama evlenme teklifi yapabilir. Böyle de dengesiz bir kişilik.
Buluşuyoruz. Bir yerde oturalım, diyor. Allah'ım meraktan çatlayacağım. Ne içersin, diyor. Kahve diyorum sek olsun. Ben gidiyorum, diyor. Nereye, diye soruyorum. Samsun'a diyor. Öylece kalakalıyorum. Çünkü İstanbul'da kalma sebebimdi o benim. Yoksa bu şehirde mutlu değildim. Biz Anadolu çocuğuyuz, çocukluğum küçük şehirlerde Anadolu'da geçti. İstanbul bana fazla büyük geldi. Hiç alışamadım. Ve şimdi İstanbul'da sevdiğim tek şey de gidiyor.
İyi bir teklif almış. Geleceğimiz için bunu yapması gerekiyormuş. O da İstanbul'u sevmiyormuş. Falan filan. Bir şey diyemedim. Ne diyebilirdim ki. O an aklıma gelen tek şey Samsun'un kızları güzel midir? sorusu oldu. Ya çok güzel kızlar varsa orada ve beni unutursa. Beynimin içinde bin tilki dolaşıyor şimdi.
Gülümsüyorum, ona destek vermem gerek. Arıza çıkarmıyorum. Arıza çıkarmayalım, alttan alalım derken bu ilişki de kazık bana fena halde girecek ya, bakalım.
Hemen gidiyormuş. İçimden defol git demek geliyor ama bir şey diyemiyorum. İşte yine belirsiz bir durumla karşı karşıyayız. Bu belirsizliklerden nefret ediyorum. Kim bilir birbirimizi nasıl göreceğiz? O başka bir yerde ben başka bir yerde. Onun ailesi başka bir yerde, benim ailem başka bir yerde. Nasıl buluşacağız? Hiçbir fikrim yok.  Ben de takıldım kaldım ona.

Yine yalnızlık, yine mutsuzluk. Kaderim mi lan bu benim?
Hayırlısı be gülüm, demekten başka elimden bir şey gelmiyor.

13 Eylül 2012 Perşembe

Hiç Gitmeyecek Bir Erkek İstiyorum


İş çıkışından eve kadar düşündüm. Onu düşündüm, bizi düşündüm, beni düşündüm yani kendimi. Onun yanında mutluyum, huzurluyum. Bu huzur küçükken karnın acıktığında annenin mutfakta sana bir şeyler hazırladığını bilmenin verdiği huzura, babanın senin ihtiyaçlarını ne olursa olsun karşılayacağını bilmenin verdiği güvene benziyordu.
O gülünce ben de gülüyordum, o ağlayınca ben de ağlamak istiyordum. Bunun adı aşktı, biliyordum.
Korkuyorum onu kaybetmekten, kısa sürmesinden, gitmesinden, beni yarı yolda bırakmasından, bahanelerin arkasına sığınmasından.
Korkuyordum bir kadının aramıza girmesinden, aramızı bozmasından. Ama aşk böyle bir şey değil ki. Kim seven bir erkeğin aklını çelebilir.
Belki de bu korkularım yüzünden agresifleşiyorum zaman zaman. Bazı şeyleri aşmam gerekiyor. Çocukluğu bırakmam gerek.
Böyle devam ederse sırf bu korkularım yüzünden onu kaybedebilirim. Bunu göze alamam, kendi kendimi tedavi etmeliyim, iyileşmeliyim, hastalıklı ruh halinden kurtulmalıyım.

Hani o maç saatini beklerken, ben ocağa çay koyayım, acele etmeyelim, çay demini alsın. Maç başlasın, o maçı ben onu izleyeyim, sinirlendiğinde şafağında beliren damarı, çaya uzanışını, güldüğünde gözlerinin küçücük oluşunu seyredeyim.
Hiçbir şey düşünmeyelim, aklımıza kötü şeyler getirmeyelim.
Acele etmeyelim oturup bir film izleyelim, konusu ne olursa olsun farketmez. Önemli olan yanyana olmak birlikte bir şeyler yapmak. Komik bir dizi mesela İşler Güçler gibi izlerken birlikte kahkaha atalım.
Elele tutuşurken ansızın elimi sık, sevgimiz taşsın.

Eğer olur da ayrılırsak bunun ne kadar zor olacağını düşün. Yolda yürürken caddede ya da sokakta ya da işyerindeyken benim parfümümden kokarsa biri hiç aklına gelmez miyim? Bir düşün. İçinde ufacık bir sızı olmaz mıyım yani. Hani burnunu dayayıp kokusunu içine çekememek ne demektir bilir misin? Bir düşün istersen. Ya da benim en sevdiğim dizi başlayınca Behzat Ç. veya Leyla İle Mecnun diyelim. Bir an düşüneceksin beni, belki birlikte izlemek isteyeceksin. Bazen  de sebepsiz yere aklına geleceğim. Tam da unuttum derken, işe giderken sabah erken. Akşamı zor edeceksin, içinden ağlamak gelecek yalnızlığın dibini göreceksin çünkü hiç kimse seni benim kadar sevmeyecek.
Bir düşün ayrılık kolay değil.
Ben düşündüm işyerinden eve giderken karanlık bir sokak ortasında. Hatalarımı, yanlışlarımı, durduk yerde çıkarttığım kavgaları, gereksiz kıskançlıklarımı.
Ben düşündüm sensizliğin nasıl bir şey olacağını.
Öyle bir sahiplen ki beni, kimse yan gözle bakamasın bana. Öyle bir davran ki asla gitmeyeceğini hissettir bana.
Ayrılık bir daha gelmesin aklıma.


3 Eylül 2012 Pazartesi

Evlenmezse Ölecek Hastalığı



İçimde bir sıkıntı vardı. Belki de evlenme yaşı gelip evlenemeyen kızlarda görülen bir tür sıkıntı idi. Annem babam doktora götürse muhtemelen bu kızı evlendirin hiçbir şeyi kalmaz, diyecekti. Evet, evlenemezse ölecek hastalığına yakalanmıştım. Hazır bir koca bulmuşken böyle bir fırsat yakalamışken kaçırmak istemiyordum açıkçası. Dal gibi delikanlı, ben evlenmezsem başkası evlenecek.  Çünkü herkes bir gün evlenir, evlenmem diyenler bile!

Benim hayırsızla hazır aramız düzelmişken evlilik için hazır olduğumu düşünüyordum. Bir taraftan da evliliği çok merak ediyordum. Zaten insanın başına ne gelirse ya meraktan ya taraktan gelirmiş. Sahi nasıl bir şey lan evlilik? Sevdiğinle aynı evde yaşamak, aynı yatakta uyanmak, tuvalet kavgası yapmak, ne yiyeceğimizi düşünmek, faturaları ödemek, en az üç çocuk yapmak. Bu adamla evleneyim bir düzine bile yaparım.
Bir yandan sakin olmalıyım. Ortalıkta koca sıkıntısı varken benim hayırsızı korkutup kaçırmak istemiyorum. Onun yanına feminist ayaklarına yatıyorum. Aman evlilik o kadar da önemli değil, diyorum evlilikten söz açılınca. Alt tarafı bir imza yaeee, diyorum ağzımı burnumu ekşiterek sanki evlilikten tiksiniyormuşum gibi yapıyorum. Aslında bir yüzük çıkarsa vallahi çocuğun boynuna atlayacağım. Yok Türk kızı nazlı olurmuş da bilmem ne, siktirsinler. Yok öyle bir şey! Kendimden değil arkadaşlarımdan da biliyorum. Hepimiz evlenme meraklısıyız içten içe. Çünkü öyle programlandık.

İstediğim yere gidebilirim, istediğimi yapabilirim, istediğim gibi yaşayabilirim, istediğim gibi biri olabilirim. Ama hayır ait olduğum yer onun yanı. Onun yanına uyum sağlayabiliyorum.
Bilmiyorum hissettiklerimin ne kadar farkında.
Mühim değil.
Beklerim.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Beni Yalnız Sevenler Anlar


Kayıtlara geçsin diye söylüyorum bu hikayede sözü edilen salak, mal kişi benim. Aptalım. Bazen olur her insanın aptallık ettiği durumlar ama benimkisi farklı. İkili ilişkilerde pek zeki davrandığım söylenemez.
Ben mükemmel değilim, ben sadece kafası karışık huzur arayan bir kızım. Evet bu aralar mala bağladım.
Her şeyden önce bir iş görüşmesine gitmem mülakatı geçmem, işi almam ve para kazanmam gerekiyor. Bu şekilde daha ne kadar yaşayabilirim. Bir iş bulmazsam ailemin yanını gitmek zorunda kalırım ki bu en son istediğim şey.
Arkadaşımdan takım elbise ödünç alıyorum son paramla topuklu ayakkabı alıyorum. Tam anlamıyla bir bankacı gibi görünüyorum. Aslında para işlerinden hiç anlamam. Matematikten nefret ederim. Kurumsal şirketler bana göre değil. Patron şirketlerinde de yapamam. Aslında çalışmak bana göre değil. Tembellikten değil de ben pek kurnaz biri sayılmam insan ilişkilerinde saf olduğum söylenir. Beni kandırmak kolaydır yalan sözlere hatta şakalara bile inanırım. Bu yüzden başıma çok olay geldi.
Sonra mülakata gitmeden önce biraz hazırlık yapıyorum. internetten biraz araştırıyorum. Beni işe almaları için takla bile atarım. Yaptığım araştırmalar sonucunda istekli görünmem gerektiğini anlıyorum. Kafamın bir köşesine istekli görün, diye yazıyorum. Aslında işe alım mülakatlarında işe başvuranların yaptığı bence rol. Rolünü iyi yapanlar işi kapıyorlar.

Bu arada benim hayırsızlara aramız süper. Çünkü ondan vazgeçmiştim. Bunu ona hissettirmiştim. Bir gün tesadüf eseri aslında tesadüf değildi. Ortak bir arkadaştan gece dışarı çıkacağını ve nereye gideceğini öğreniyorum. Bizim kızları ayarlayıp aynı yere gidiyoruz. Aslında ben ondan önce gitmişim. Gözüm kapıda deli gibi onu bekliyorum hani tutmasalar kapıdan girdiği anda boynuna atlayacağım. Ve işte beklediğim an, geliyor. Üstünde mavi bir gömlek altında klasik kesim lacivert bir pantolonla her zamanki gibi gene çok yakışıklı gözüküyor. Göz göze geliyoruz beni görüyor tam selam vereceği anda kafamı çeviriyorum, onu görmezden geliyorum, o yokmuş gibi davranıyorum. Gülüyorum, eğleniyorum ama içim kan ağlıyor. Ayrı masalarda olmak, birlikte eğlenememek, bir iki lafın belini kıramamak ne bileyim bana kendimi kötü hissettiriyor. Bir yandan huzurluyum. Mutsuzum ama huzurluyum. Artık yoruldum. Masasında güzel hatunlar oturuyor mesela içimden hepsinin saçını başını yolmak geliyor. Çünkü o benim değil. Bu duygu beni yoruyor.
Gecenin sonunda yanıma geliyor. O kadar da aptal değilmişim, bu taktik işe yarıyor. Al işte ayağıma kadar geldi ya. Ona zafer kazanmış bir komutan edasıyla gülümsüyorum. Allah muhabbetini artırsın çok mutlu gözüküyorsun, diyor. Susuyorum. Acaba beni görmezden gelecek kadar sana ne yapmış olabilirim, diyor. Hani suratının ortasına bir yumruk atasım geliyor. Şuna bak ya zeytinyağı gibi üste çıkma çabaları. Seni deli gibi seviyorum Allah'ın belası, pislik herif, diyemiyorum tabi ki. Küçükken çok fazla Amerikan filmleri izlediğimi fark etmişsinizdir herhalde. Bu aralar kafam çok meşgul seni farketmedim bile, deyiveriyorum. Ben de kendime inanamıyorum.


14 Ağustos 2012 Salı

İçimizdeki Koca Bulma Dürtüsü



Yoruldum. Çaktırmadan onun peşinde koşmaktan, kendimi sevdirmeye çalışmaktan. Hayır bilmiyorum benim gibi birisini nasıl sevmez lan. Sevmezse sevmesin it oğlu it. Ne diyeyim. Bir ilişkide elinizden gelen her şeyi yaptıysanız gerçekten içiniz rahat oluyor. 
Belki adam esmerlerden hoşlanıyor. O zaman söylesin tipim değilsin desin. Tam olarak sarışın sayılmam. Saçlarımın kumral olduğunu düşünürsek kumral sayılırım Nedir bu  kumralların çektiği? Yok sarışının adı, esmerin tadı. Laflara bak laflara peki kumrallar ne olacak, piç miyiz lan biz? Neyse biz kumralları kategorizeleştirmemeleri de iyi.

Vazgeçmedim de sıkıldım artık bu oyunlardan. Adamın haberi bile yok benim planlarımdan. Onun ilgisini ne kadar çekmeye çalışırsam o hep başka taraflara bakıyor. Elimi sallasam belki ellisi ama ben kafayı 51. sine taktım.
Belki saçlarımı sarıya boyatsam biraz daha uzatsam beğenir mi beni? Ya da siyah. Ama siyah bana hiç yakışmıyor. Galiba bir erkek için saç rengi değiştirmek bildiğin çılgınlık. Hep bu içimizdeki koca bulma geni yüzünden bunlar. Olay tamamen doğurganlıkla ilgili. İnsanların nesli neden tükenmiyor sanıyorsunuz? Evet bir erkek için şehir değiştirir, saçımızın rengini değiştiririz, işimiz bırakır, arkadaşlarımızdan vazgeçeriz. Çünkü sevdiğimiz adamdan çocuk yapmak isteriz olay tamamen içgüdüsel. Ama ben içgüdülerimin beni yönlendirmesine izin vermeyeceğim ne yaparsam kendim için yapacağım. Ben böyleyim kardeşim, işine gelirse. Sen sevmezsen elbet bir seven bulunur. Bizi de bir alan olur be gülüm. 

İçten içe evde kalmaktan da korkuyorum. Yani insan bu kadar evlenme meraklısı olur, pes! Ama ne yapayım ben de birlikte yaşamaya karşıyım. Kusura bakmayın o kadar da modern değilim bildiğin anneanne kafasındayım. Gelecek beni babamdan isteyecek, o tuzlu kahveyi içecek, büyüklerin eli öpülecek, baba evinden dualarla çıkılacak, resmi nikahın yanına imam nikahı da kıyılacak. Çok şey mi istiyorum. Bilmiyorum. 


10 Ağustos 2012 Cuma

Ayrılığa İnanmıyorum


Birbirini seven iki insanın ayrılacağına ben inanmıyorum. Nedenini ben de bilmiyorum. İçimde bir his var herşeyin daha iyi olacağına dair.
Ayrılalım diyorsun. Yürütemiyoruz diyorsun. Bence şaka yapıyor olmalısın.
Biz ayrılamayız, seven insanlar ayrılmazlar, sabrederler. Mutlu olacağız, kötü şeyler getirmeyelim aklımıza.
Kurtuluş Savaşı'nı düşün. Dedelerimizi, atalarımızı düşün. Bu topraklar için canını veren Mehmetçikler aşkına düşün! Kolay mı bu topraklarda pes etmek, çabuk vazgeçmek, yenilmek, kaybetmek, söyle!
Sertap Erener'in Eurovision birinciliğini düşün, nasıl heyecanlanmıştık o gece milletçe.
Bursaspor'un şampiyon olduğu zaman şehrin caddelerinde deli gibi dolaştığımız geceyi düşün!
Bir yılbaşı gecesi Eskişehir'de Doktorlar Caddesi'nde ayazdan üşüyüp birbirimize sarılarak dinlediğimiz Yeni Türkü konserini düşün.
Biz daha  çocukken Naim Süleymanoğl'unun kırdığı dünya rekorunu düşün.
Kötü şeyler getirmeyelim aklımıza. Ayrılıktan bahsetme bana.
Yonca Evcimik'in Aboneyim şarkısını dinlediğimiz çocukluk günlerimizi düşün.
Tarkan konserlerine gidebilmek için aldığımız Doritosları düşün.
Ve büyüdük, kötü şeyler getiririr olduk aklımıza, ayrılık gibi.
Çocukluğumuzdaki gibi kötü şeyler getirme aklına, ayrılıktan bahsetme bana.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Ayrı Olmak Çok Saçma

İnsan 50 bin kokuyu hafızasında tutar ve onu yıllar sonra bile hatırlarmış.
Bilimi boşver!
Binlerce koku içinden özlediğin onun kokusu.
Binlerce yüz içinden hatırladığın onun yüzü.
Binlerce ten içinden dokunmak istediğin onun teni.
Beni boşver!
Ben alışkınım ayrılıklara, yıllardır ayrıyım ailemden ve nasıl özeniyorum ailesiyle aynı evi geçtim aynı şehirde yaşayan insanları bir bilsen. Alışırsın zamanla en sevdiklerinden ayrı kalmaya. Dayanırsın. Ailemi geçtim ben senden ayrı bir şehirde, senden ayrı bir mahallenin bilmem ne caddesinin herhangi bir sokağından senden ayrı bir evde yaşamak yaşlanmak istemiyorum. Anlıyor musun?
Başkalarını boşver!
Elbet bulur insan evlenilecek bir erkek.
Elbet bulur insan evlenilecek bir kadın. Zor değil ki. Herkes bir gün evlenir sevdiğim. Evlilik delisi değilim bunu da böyle bil. Ben seninle yaşlanmak istiyorum. Olursa torunlarımı sevmek istiyorum. Birlikte yapmak istediğim çok uzun bir liste var. Ama seni korkutup kaçırmak istemiyorum.
Gerçekleri boşver!
Hayallere kulak ver. Olmadı bir odaya kilitlerim seni. Veririm kapının aralığından yemini suyunu. Ben beklerim.
Ben de bilmiyorum. Bakalım neler olacak.




31 Temmuz 2012 Salı

Sevgisiz Günlük







Düzenli olarak günlük tutmaya karar verdim. İlkokul günlerindeki gibi. O zamanlar deli gibi günlüğümü  saklardım kimseler okumasın diye. İlkokulda  hayatım daha renkliymiş demek ki. Oysa şimdi günlüğüm birinin eline geçse umrumda olmaz. Hayatımda aksiyon yok ki. Günlük tutmak bile beni kurtaramaz. Hem ne yazacağım ben günlüğe. Sevgilimiz mi var da yaşadıklarımızı yazayım.

Sevgisiz Günlük, her şey berbat, hiçbir şey yolunda gitmiyor. Sen de beni anlamıyorsun, bana hiç yardımcı olmuyorsun. Benim hayırsızı nasıl kendime aşık edeceğim hiç tüyo  vermiyorsun. Adamı gözümün önünde başka kızlara kaptırıyorum. Sen de sus öyle hep ben içimi  dökeyim sana. Götünle gülüyorsundur bana, tamam kabul. Beceriksizim, bir adamı elde edemedim. Aslında elde etmek için hiçbir şey yapmadım daha. Ne bileyim o peşimden koşsun, bana mesajlar atsın, şiirler yazsın, uyudun mu diye sorsun istiyorum. Mesela aniden çat kapı gelse beni bir yerlere götürse, gecenin bir yarısı sırf ben güvende olayım diye kilometrelerce geri döneceğini bilmesine rağmen beni eve bıraksa. Hep böyle hayaller kuruyorum. Artık beynim bile sulandı bu hayallerden! Vücudum bile benden icraat bekliyor. Hayal kurmakla olmuyor.

Bugün bir iş mülakatına gittim. İnsanlık için küçük benim için büyük bir hareket. Yalnız mülakata gitmek için hiç kıyafetim yoktu. Bir arkadaştan ödünç şık bir elbise aldım, son paramla kendime topuklu ayakkabı aldım. Aç kalırsam oturup topuklu  ayakkabılarımı yemeyi düşünüyorum. Maaş+prim+yol parası+yemek eğer bana iş teklifi yaparlarsa hemen kabul edeceğim. Başka bir şansım var mı?

Sevgisiz günlük, bana aşık erkekleri süründürüyorum; beni süründürenlerin peşinden koşuyorum.

Günlük beni iyi dinle zaten bir boka yaramıyorsun. Seninde am*na koyum.













27 Temmuz 2012 Cuma

Ayrılık Olmasaydı İyiydi



Çok şey mi istiyorum Allah'tan, bilemiyorum. Seviyorum lan seni, diyecekti. Ben tam giderken bileğimden sıkıca tutacak, beni kendine çekecek, sıkıca sarılacaktı. Saçlarımdan öpecek, bende onun huzur veren kokusunu içime çekecektim. Beni kızdıracak sonra da kızdığın zaman çok güzel oluyorsun diyecekti. Trip atmayacak, küsüp gitmeyecek. Bana sinirlense bile ayrılmayı kafasından geçirmeyecek. Ben zaten ölsem ayrılmam.
Eğer bir erkeğin kalbine giden yol midesinden geçiyorsa, ona en sevdiği yemekleri yapamaya hazırım. Hiç anlamasam da yanında kuzu gibi oturup maç izlemeye, maç bittikten sonra başlayan saatlerce süren futbol yorumcularını dinlemeye bile razıyım.

Kendimce benim hayırsızı etkilemeye bana aşık etmeye çalışacaktım. Bilmiyorum ne kadar başarılı ne kadar başarısız olurum. Kendimce denemeye değer buluyorum. Aslında bana aşık bir mühendis var. Ama onu bir türlü sevemedim. Gerizekalı olduğum için nerede beni aramayan, sormayan, ilgisiz biri varsa gider ona aşık olurum. Zoru seviyorum falan demeyeceğim bildiğin gerizekalılık benimkisi. Ne bileyim mühendisi bir türlü sevemedim aslında sevdim ama az sevdim. Zaten o da bunu hissetti. Gel deyince geliyor, git deyince gidiyor böyle adam yanımda kuzu gibi ama arkadaşları arasında hiç öyle değil. Eee biz de sevmiyoruz öyle her dediğimizi yapan erkeği. Mühendis buradan kaybetmiş olabilir. Allah yolunu açık etsin.

Gelelim benim hayırsıza. Şimdi bu iş hayatında da bildiğin kariyer yapıyor. Evet okul hayatında çok başarılıydı evet iş hayatında da çok başarılı ve yanında bankacı tipli kızlar var. Benimde okul bittiğine göre iş bulup karşısına güzel elbiselerle, topuklu ayakkabılarla ve iş kadını olarak çıkmayı planlıyorum. Aslında çalışmaya hiç g*tüm yok. Böyle iyiydik. Ama iş bulmazsam ailemin yanına dönmek zorunda kalırım ve benim hayırsızı sonsuza kadar kaybedebilirim.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Hayat Bazen Çok Boktan

 Hayatımda iki erkek var. Birisi beni çok seviyor. Diğerinin umrunda bile değilim. Ve ben ikinciyi seviyorum, onu istiyorum. Ona sahip olmak için galiba her şeyi yapmaya hazırım. Biliyorum belki yanlış belki hata ama hatasız yaşamanın ne anlamı var ki bu hayatta, üstelik henüz çok gencim. Bu yolun sonu nereye çıkar hiçbir fikrim yok. Kaybedecek bir şeyim yok.
Onun benim olmasın için galiba büyü yapmam gerekiyor. Ancak ona öyle sahip olabilirim. Beni sevmiyor olamaz, sevecek bir gün sevecek.  O gün umarım ben yaşlanmadan olur. Çünkü yaşlandığım zaman hiç şansım kalmayacak.
Onun adını "Hayırsız" koydum. Gerçekten hayırsızın biri. Ama belki karakteri öyledir. Belki sevdiğini belli etmiyordur.
Benim hayırsızla otobüste karşılaştım. Aslında onunla karşılaşmayı beklemiyordum. İlk başta onu görmemezlikten gelmeye çalıştım ama göt kadar otobüsün içinde bu pek mümkün olmuyor. Önce ona büyü yapacak sonra beni ilk gördüğü yerde bana aşık olacaktı ve aklından hiç çıkmayacaktım ama hayat planlandığı gibi gitmiyor ne yazık ki. İşin kötü tarafı ben çok paspal giyinmiştim, saçıma başıma özen göstermemiştim. Onun yanındaysa bir kız vardı. Götüme kaş göz çizsem daha güzel olur, süslünün teki. Tamam kıskandığım için böyle yazıyorum, kız o kadar da kötü değildi. Ama sinir oldum. Onun yanında olmayı ben hak ediyorum. Onu annesinden sonra en çok ben seviyorum ve o bunu bile bilmiyor. Ne olur sanki gözlerime bakmasa, gözlerini kısarak gülmese, bu kadar karizmatik olmasa, esmer olmasa, uzun boylu olmasa, ince espriler yapmasa. Sanki Allah onu ben beğeneyim diye yaratmış. Başka bir açıklaması olamaz ve onun çevresinde hep çalışan şu bankacı tipli yüksek topuklu, saçları fönlü kızlar var. Okul bittiği halde avare avare geziyorum, hemen bir iş bulmalıyım kendime. Belki büyü yapamam, büyüyle bana bağlanmasını istemem ama hoş giyinen çalışan bir bayan olarak şansım olabilir. İlk fırsatta iş arayıp, para kazanmalı ve hemen alışverişe çıkmalıyım.

28 Mayıs 2012 Pazartesi

İki İlgi Görünce Şımaran Kızlardanım




İki ilgi görünce şımardın, kendini bir şey sandın. Dünyadaki tek kız sen değildin annem, anlaman uzun sürmedi. Bak şimdi ne oldu? Yalnız kaldın. Şimdi dünyayı gezsem onun kadar beni seven bulamam, farkındayım. Fazla naz aşık usandırırmış, dozunda bıraksaydık iyiydi.
İnsan bir hatayı kaç kere tekrar eder iki, üç.  Sen sürekli yapıyorsun. Doğrunun ne olduğunu bildiğin halde yanlışa gidiyorsun. 
Nesini sevmedin kuzum mühendisin? İyi aile çocuğu, efendi, saygılı. Yok illa nerede serseri var kalbin gider ona konar. Gerçi mühendis bu işleri bu kadar ağırdan almasaydı, diyorum. Yani belimi bile saramadı, bırak beli, elimi bile tutmadı. Ama benimkisi bahane, sen yüz verdin mi ki çocuğa elimi bile tutmadı diyorsun. Sen onun için ne yaptın. Sürekli ondan kaçtın. Sevgili gibi değil erkek arkadaşmış gibi takıldın. Tamam güldün, eğlendin. Herkesin bir sabrı var. Karşındaki de peygamber değil. İşte böyle yalnız kalırsın. Arkadaşlarım bile kıçıyla gülüyorlar bana. Ama ben hak ettim. Müstahak bana. 
Üniversitem açılınca beni İstanbul'a kadar getirdi. Çocuk bu kadar düşünceli. Beni yurdun kapısında bıraktı ve gitti. Gerçi o gün hayatım boyunca unutamayacağım şeyler söyledi. Kızgınlık ile söylenmiş şeyler. Ben evlenilecek kız değilmişim. Bunları hep o hemşire denilen kız soktu aklına. Şu kız geberse de kurtulsam. Kabus gibi hayatımıza girdi. Hatta kara kedi gibi aramıza girdi. Hanım hanımcık ayaklarına yatıyor, kaltak. Belki sen olmasan biz bir yolunu bulup anlaşacağız belki evleneceğiz, her şeyin bir vakti var. Ben bu gidişle mutlu olamazmışım. Sürekli o konuştu. Ben sustum. Evet üstüme fazla geldi. İçinde ne kaldıysa söyledi gitti. Ben onun ilk aşkıymışım, beni çok sevmiş, onu hiç anlamamışım, anlamaya çalışmamışım. Hep aklım başka bir yerdeymiş, gözlerimi bile hep ondan kaçırmışım. Öyle miymiş? Farkında değildim. 
Yurt odasında saatlerce ağladım. Sanki üniversite okumaya değil koca bulmaya geldim İstanbul'a. Yalnız kalırsa ölecek hastalığına yakalandım sanki. Bir rahat dursam, biraz zaman tanısam kendime, çevremdekilere, biraz ağırdan alsam. Ama karar verdim, derslerim dışında hiçbir şeyle ilgilenmemeye.
Güzelim çocuk kaçtı işte hatta başkası kaptı. Beni onun gibi kimse sevemezse kahrımdan ölürüm ya geçmişler olsun.

20 Mayıs 2012 Pazar

Birini Anlamak İçin Dinlediği Şarkının Sözlerine Bakın



Galiba ortada kaldım. Ne istediğimi bilmediğimden. Sanırım sevildiğinden emin her insan gibi ben de şımardım, ipin ucunu kaçırdım. Her insanın bir sabrı vardır, sevgilerin bile sonu.
Hayatımda benimle yakından ilgilenen iki adam vardı, daha önce bahsettiğim gibi. Sandım ki çevremde hep birileri olur, hep benimle ilgilenen, hep peşimde koşan, gel deyince gelen, sıkılınca giden. Sandım ki beni mutlu edecek birileri hep bulunur. Fena halde yanılmışım. Hep karşı taraftan beklemeyeceksin sen de emek vereceksin. Egoist olmayacaksın, sadece kendini düşünmeyeceksin böyle yapmazsan en güzel sevgi bile bir gün bitiyor. Fazla naz gerçekten aşık usandırırmış. Aslında öyle çok naz yapan biri değildim. Ama bazı hatalarım oldu. Fazla ilgiyi görünce şımardım.
Bir tanesi zaten hayırsızın tekiydi ama fena değildi tam evlenilecek adam, işinde gücünde, fazlasıyla sorumluluk sahibi dikkat çekecek şekilde yakışıklı. Şimdilik onu geçelim. Sonra ona değiniriz onunla ilgili yazacak çok şey var.
Bir tanesine şu üstüme fazla düşene mühendis diyelim çünkü o sene mühendis olmuştu. Onun üniversiteyi bitirdiği sene ben üniversite ikinci sınıfa başlayacaktım. Onun benimle evlenmeyi düşündüğünü anlamayacak kadar salak bir dönemimdeydim. O yaz aslında hayatımın en güzel günlerini yaşamıştım sayesinde. Gezdik, tozduk, eğlendik, yedik, içtik, güldük, sinemaya gittik. Her bir boku yaptık o şey dışında. Böylesini de ilk defa görüyordum. Bana cinselliği evlendiğim gün yaşamak istiyorum demişti. Baya şaşırmıştım. Benim bile  hiç öyle bir düşüncem olmamıştı. Benim bildiğim o güne kadar erkekler kızları ilk fırsatta yatağa atmaya çalışan gözü doymaz varlıklardı. Ama hayır, her erkek aynı değildi. Her kız aynı değildi.
Arabayla gezerken sık sık bana Müslüm Gürses'ten "Adını Sen Koy" şarkısını dinletiyordu. Mühendis erkeklerin genellikle rock ya da metal dinlediklerini düşünürdüm. Açıkçası beni müzik konusunda biraz şaşırtmıştı. Bir erkeği anlamak için belki size dinlettirdikleri şarkının sözlerine bakmak gerekiyor. Şimdi "Adını Sen Koy" şarkısının sözlerine bakınca galiba bazı şeyleri daha iyi anlıyorum.
Benimse aklımda şu hayırsız vardı açıkçası. Galiba benim  mühendis bunu hissediyordu. Adam nerden benim oluyor. Hayır benim değildi. Benim olmasına izin vermemiştim onun tüm uğraşlarına rağmen. Sürekli bana aklın başka yerde diyordu. Annem de sürekli aklın bir karış havada derdi. Artık ayaklarımın yere basması gerekiyordu. Çünkü artık çocukluk hatta ergenlik yaşlarını yavaş yavaş geride bırakıyorduk..
Oysa ben onu sevmeye çalışıyordum. Elbet bir gün onu sevecektim. O günün hangi gün hangi saat olacağını bilmiyordum, bekliyordum. Mühendise elimi tutacak kadar bile cesaret vermemiştim. Onun da sabrının sonu gelmişti.
Çocukluk arkadaşı mıymış, komşunun kızı mıymış, ona da hemşire diyelim, çünkü o da yakında hemşire olacakmış; benim mühendise arkamdan beni konuşmuş. Baya benimkinin gözünü açmış. Yok ben mühendisi kullanıyormuşum, amacım gezmek tozmakmış, ben ciddi biri değilmişim, güvenilir değilmişim, sorumluluk duygum yokmuş. Bak bak çocuk okulu bitirdi askere gidecek ya. Benim hemcinsimde ki akla sen. Yani bu kıza güvenme seni askerdeyken aldatır demek istiyor. Lan hemşire gerizekalısı sen kimsin ki beni tanımadan, bir kez bile benimle konuşmadan beninle ilgili konuşma cesareti buluyorsun. O an elimde olsa bu kızın ağzını burnunu kırmak, saçını başını yolmak geldi içimden. Aslında hemşire bir yandan haklı. Ben de az değilim. Aklımda bir başkası var. Daha tam olarak onu silip atmış değilim, yani karşıma çıksa koşa koşa boynuna atlarım. Ama o da çok hayırsız.
Benim mühendise bana güvenebilmesi için hiç emek vermedim. Mühendis benim neyimi sevdi bilmiyorum. Kaçan kovalanır misali, sürekli peşimde; ekmek almaya çıksam arkadaşlarından biri beni gördüyse yengeyi gördük diye haber veriyorlar, hooop bu karşımda. Gazete almaya çıkıyorum hoop karşımda bir de bizim yaşadığımız yer biraz küçük bir kasaba beni gören mühendisi arıyor o da koşa koşa geliyor. Yürüyüşe çıkıyorum karşımda. Yani biraz fenalık geldi. Biraz rahat bırak aslanım ben de bir nefes alayım.
Evet komik biri, evet güzel kokuyor, evet iyi bir mesleği var, evet güzel giyiniyor, evet güzel gülüyor, evet arabası bile var, evet zeki biri, evet leb demeden leblebiyi anlıyor, evet sahipleniyor, evet korumacı bir yanı var benim mühendisin, evet bu özelliklerini başka kızlar da fark ediyor, hemşire aramıza giriyor. Üzüldüğüm şey hemşirenin benden çirkin olması. Benden kısa, benden kilolu. Saçım başım her bir yanım bu kızdan güzel sayılır. Tamam bir Ukrayna'da Beyaz Rusya'da orta belki ortalamanın altında kalırım ama Türkiye standartlarını düşünecek olursa fena sayılmam.
Benim aklım başıma geliyor. Ortaya hemşire çıkınca mühendis gözümde kıymete biniyor. Galiba onu kaybetmek istemiyorum. Galiba onu seviyorum.


16 Mayıs 2012 Çarşamba

Kadınlar Ne İster?


O yaz hayatımın en kötü  yazı olmuştu galiba. Çünkü ne istediğimi bilmiyordum. Sonradan edindiğim tecrübelerime göre bir kadın, istediği şeylerin tam tersini yapan erkeği istiyordu. Mesela, kıskanç erkekle olmaz derken; beni deli gibi kıskansın demek istiyordur. Aramıyorsa sürekli arasın ister, sürekli arıyorsa bunalır.
Allah kadına yirmili yaşların başındayken otuzlu yaşların olgunluğunu verse dünyadaki her şey farklı olabilirdi.
Beni hiç arayıp sormayan bir erkekle, beni sürekli arayan hatta senelerce peşimde koşan birisi arasında kalmıştım. Belki ben o yaz hayatımın sınavını veriyordum. Evet, galiba öyleydi. Hani bazen olur, öyle şeyler yaşarsın ki yalnızca filmlerde, kitaplarda olacak cinsten. Eskilerin deyimiyle Allah bizi dener, sınava tabi tutar. Ben bu sınavlarda hep kalmışımdır. Hani öğrenciyken sınav bittikten sonra yazdıkların hakkında düşünürsün, eğer saçmaladıysan  hangi kafayla bunları yazdığını düşünürsün. Neyin kafasını yaşıyordum hiç bilmiyordum. İki erkekle karşılaşmıştım.
 Birisinde istediğim her şey vardı. Daha tanıştığımız gün ki aslında uzaktan beni izliyormuş ama tanışma cesareti yokmuş aynı filmlerdeki gibi değil mi? Bir erkek sizi izliyor, uzaktan gülüşünüze, kafanızı eğişinize, çay bardağını tutuşunuza, yürüyüşünüze, hatta yeşil uzun elbisenizin üstünde duruşuna hayranmış ama senin bundan haberin bile yokmuş.
Diğerinde istemediğim ne varsa vardı. Aramaz, sormaz, ilgilenmez, cool denilen cinsten, çok konuşmaz ama konuştuğu  zaman seni kendine hayran bırakır, belki aldatmaz ama seni aldatmaktan beter eder. Aramaz sormaz ama sen tam hayatına başka bir erkeği almayı düşündüğün zaman karşına çıkar.
Yıllar sonra anladım ki kadınlar kafasında soru işareti bırakan erkeği daha çok düşünüyor, çünkü detaycıyız, çözmek istiyoruz, üstünde düşünmek istiyoruz. Durup dururken bu adam  bunu niye dedi diye şüphelenmek en yakın arkadaşını arayıp saatlerce bir cümlesiyle ilgili konuşmak istiyoruz.
Tıpkı başkasında çok beğendiğimiz bir elbisenin kendi üstümüzde çirkin durması gibi. Çünkü o beğendiğin elbise senin vücut hatlarına, kıvrımlarına uygun değil  ama yok illa başkasının üstünde şık duranı beğeneceksin. Sonra bu elbise bana yakışmıyor diye oturup ağlayacaksın, başka açıklaması yok belki de.

4 Mayıs 2012 Cuma

Kendimden Bahsetmeyi Sevmem Aslında


Boyum kısa değildi. Ama uzun olduğumda söylenemez. Erkeklerin gözüyle nasıl görünüyorum bilmiyorum. Çirkin değilim. Kendimi güzel bulmam. Mesela burnumu yaptırmayı çok istedim. Sonra eski burnumu özlerim diye vazgeçtim. Beni idare ediyor. Nefes alsam yeter.  Futboldan anlamıyorum. Ofsaytın anlamını bir kerede öğrenemedim. Spor yapmıyorum. Çok yersem kilo alırım. Diyet yaptığımda ilk olarak yüzümden kilo veririm, son olarak kalçalarımdan. Her Türk kadını gibi kalçalarım kolay kilo alır zor verir. Zaten orası ayrı bir dünya hiç girmeyelim o konuya. Türkiye'nin en genç yazarı değilim, mahallenin en güzel kızı değilim. Ama biraz çalışırsam en zekisi olabilirim. Bu da benim tesellim olsun. Erkeklerle anlaşmayı pek beceremem. Kıskanmıyorum dediğim de kıskanıyorumdur, sevmiyorum dediğim de aslında deli gibi seviyorumdur.  Hazır cevap değilim. Birsiyle konuşurken hep konuşma bittikten sonra aklıma kitap alıntısı gibi güzel cümleler gelir. Hayatımda en büyük üzüntümü bunlar oluşturur. Keşke şunu deseydim, keşke bunu deseydim gibi. En dikkat çeken yönüm gözlerimdi, renkliydi. Bu doğuştan gelen bir şey olduğundan benim için önemi yoktu. Doğuştan değil sonradan kazandığımız özelliklerimize önem veriyorum asıl. Bir erkeğin yakışıklı olmasına karşı koyabilirim ama zekasına her zaman hayran kalırım. En büyük zaafım zeki insanlardır. Özellikle benden daha zeki bulduklarım. Bir yerde okumuştum. Kadınlar zeki erkeklerle, erkekler güzel kadınlarla birlikte olmayı seçerlermiş ve insan ırkı böyle sürdürürmüş devamını. İsveç bilimadamlarının yalancısıyım.Beni seven insanlardan kaçarım, benimle ilgilenmeyen nerede götü kalkık erkek varsa gider bulurum, uğraşmayı severim, zor olanı seçerim. Sonra çok üzülürüm, çok ağlarım.
Hayatımı izliyorum, sonunu bilmediğim bir filmi izler gibi. Sonunu bilmiyorum ama tahmin edebiliyorum. Üzülen yine ben olacağım. Eğer yönetmeni iyiyse film iyi bir şeye benzeyebilir. Ben filmimi yönetmeyi bilmiyorum. Akıcı sahneler yok, çoğu yerde film sıkıcı diyaloglara dönüşüyor, izlerken uykunuz geliyor. Filmin ortasında çıkıp gidesim geliyor, gidemiyorum. Ben filmimi kötü yönetiyorum. Hayatımı planlamayı bilmiyorum. Plansız, programsız hareket ediyorum. Hayatım tehlikeli bir oyuna dönüşüyor.

28 Nisan 2012 Cumartesi

Ona Sarılmak ve Koala Gibi Yaşamak İstiyorum


Ona sarılmak ve koala gibi yaşamak istiyorum. Ancak bu şekilde mutlu olabilirim. Eski sevgilisiyle aynı ortamda olmak istememiş ve ona haber vermeden yanından ayrılmıştım. Biliyorum çok çocukça bir şeydi. Belki yapmamalıydım. Sonradan aslında onu eski sevgilisiyle başbaşa bıraktığımı anladım. Biraz pişman olmuştum yaptıklarıma. Sonuçta yakışıklı ve zeki bir erkek arkadaşım var. Oysa ben sürekli trip atıyorum,  kıskanıyorum, sorun çıkarıyorum; tipik bir Türk kızı davranışları sergilediğimi farkettim. Kendimi de affettirmek istiyorum. Bir daha böylesini nerede bulurum? Aklımı başıma toplamalıyım, saçma salak hareketlerde bulunmamalıyım.
Öte yandan ailem duysa ne der? Biz seni üniversiteye yolladık, koca bulmaya değil. Kesin annem buna benzer şeyler söyler ya da şöyle: baban duyarsa okuldan alır, karışmam. Bir yandan ailem duyacak diye korkuyorum. Ben lise son sınıfta okurken bana annemin uzaktan tanıdıkları bir ailenin oğlundan evlenme teklifi gelmişti. Bu kadar çileyi çekeceğime evlenip oluk çocuğa mı karışsaydım. Evimin kadını mı olsaydım. Çocuk mühendismiş, bir evin bir oğluymuş. Annem bana sordu ben de okumak istiyorum dedim. Hani ben evet desem annem beni evlendirmeye o kadar meraklı ki. Lise bitse önce nişan sonra düğün olur. Annem de biraz eski zihniyettir. Belki evde başına kalmamdan korkuyordur. Hani bazı kızların kısmeti açık olurmuş ya benimde öyleydi. Mesela şehirlerarası otobüste bir teyzenin yanına oturmuştum. Teyze beni oğluna o kadar çok beğendi ki telefonumu adresimi falan istedi. Vermedim tabi. Biraz güleç ve safça bir görünüşüm var. Sonuçta kimse kurnaz bir gelin istemez. 
Kendimi ona affettirmek istiyorum. Son günlerde biraz fazla üstüne gittim. Ona mesaj atmaya yüzüm yok. Ama o bana mesaj atıyor, iyi misin diye. İyiyim, süperim diyorum. Bir de böyle bir şey var. Ben kaçtıkça o kovalıyor. Ben üstüne düştükçe o kaçıyor. Belki özür dilemeliyim. Yeniden buluşmalıyız. Koala misali ona yapışmak istiyorum. Onsuz bir hayat düşünemiyorum.

26 Nisan 2012 Perşembe

Erkeklerle Anlaşmanın Yolu Yok



Erkeklerle anlaşmanın yolu yok belki de. Üstüne fazla düşerseniz kaçıyorlar, üstüne düşmezseniz de gidiyorlar. Ya da benim ayarım yok. Sevdiğim zaman biliyorum kendimi uçlarda yaşıyorum, fazla ilgileniyorum, gereğinden fazla değer veriyorum. Kırıldığım zaman diğer uca kaçıyorum, o zaman da görmezden geliyorum. Böyle dengesiz biriyim sonuçta.
İlk gençlik yıllarımdı, çok gençtim ve bir şeylerin gerçekleşmesini bekliyordum. Gerçekleşmeyecekti.
Bir şey olsun istiyordum, bir mucize olsun, o da beni sevsin hatta sevmesi yetmezdi o da aşık olsun. Benim yaşadıklarımı o da yaşasın istiyorum. Ne zaman kırılsam içimde bir intikam duygusu oluşuyor. O da üzülsün istiyorum. Üzülsün ki beni biraz anlasın. Oysa bir erkeğin bir kadını anlaması mümkün mü? Anlaşılmayı beklemek ne kadar saçma, çocukça. Ama bir kadın her zaman biraz çocuktur, küçük bir kız çocuğudur aslında.
Hani aşık olduğum şu çocuk baş harfi S.  bana mesaj atıyor ve İstanbul Üniversitesi'nin önünde buluşalım diyor. Süsleniyorum, püsleniyorum dediği saatte oradayım. Hani oradan bir yerlere gezmeye gideriz diye düşünüyorum. Beni bekliyor, buluşuyoruz. Kapının önünde öyle dikiliyoruz, hadi bir yerlere gidelim diyorum. Yok bekletiyor ağaç gibi beni üniversite kapısının önünde. Sonra arkadaşları geliyor, gidiyor. Bir ara kalabalık bir arkadaş grubu orada beliriyor. Nereden çıktılar bilemiyorum. Dersten çıkmış olabilirler. Sonra eski sevgilisi de oradaymış ve ben çok zaman sonra anlıyorum ki beni eski sevgilisini kıskandırmak için oraya getirmiş. Bu arada eski sevgilisiyle tanıştırılıyorum. Boyu benim yarım kadar ve esmer. Ben sarışınım. Belki S. esmerlerden hoşlanıyor. Kızı çok dikkatli inceliyorum. Elimde değil. Bence benden güzel değil.(Burada kendime torpil geçiyor olabilirim) 
Benim burada ne işim var diyorum, bir yandan kıskanıyorum, bir yandan gitmek istiyorum, bir yandan kalmak istiyorum. Sonra o arkadaşlarıyla konuşurken usulca yanından ayrılıyorum. Eski sevgilisiyle aynı ortamda olmak hoşuma gitmiyor, bir şey canımı yakıyor. Otobüs durağına kadar koşuyorum ki arkamdan yetişemesin, beni bulamasın. Otobüse biniyorum yurda gitmek için. Hani dokunsalar ağlayacağım. O kadar giyinmişim, hazırlanmışım, dersimi asmışım, neden? Beyefendi eski sevgilisine beni göstersin, diye. Diyeceğim sinir olmuşum. Oldukça yakışıklı, daha önce karşılaşmadığımdan emin olduğum biri nasılsın, diye soruyor bana. İyi değilim, diyorum ama şaşkınım herhalde ruh halimi çok belli ediyorum, diye düşünüyorum. Nereye gidiyosun falan diyor. Yok artık, nereden tanıyorum ben bunu falan derken kulaklıkla benimle değil telefonla konuştuğunu görüyorum. Zaten bu kadar yakışıklı bir çocuk benimle niye konuşsun. Çünkü özgüvenim yerle bir olmuş vaziyette.
Bazı insanlar galiba yalnızca beni üzmek için varlar.

20 Nisan 2012 Cuma

Sorunlu Bir İnsanım Ben ve Sorunlarımın Çoğunu Kendim Yaratıyorum



Sorunlu bir insanım ben ve sorunlarımın çoğunu kendim yaratıyorum galiba. İnsan hayatının bazı dönemlerinde yalnızlık hiç çekilmiyor mesela. Yeni bir şehre taşındığınızda, yeni bir işe girdiğinizde, yeni bir okula başladığınızda yalnızlık çekilmezdir. Ne bileyim okulda, yaşadığın şehirde, çalıştığın işyerinde seni anlayan birisine ihtiyaç duyarsın. 
İstanbul'a geleli daha bir ay olmuştu ve ben yalnızlıktan kendimi ölecek gibi hissediyordum. Üstelik korkak bir yapım vardı. Üniversitedeyken hiç öğrenci olaylarına karışmadım mesela çünkü polis dayağından ve biber gazından korkuyordum, hiç işim olmazdı. Yalnız bir kere çok yakın bir arkadaşımın ısrarı üzerine bir protesto eylemine katılmıştım ama neyi protesto ettiğimizi bilmiyordum. 
Üstelik S. benimle ilgilenmiyordu. Biraz gururu zedelenmiş bir kız olarak ortalarda dolanıyordum. Benim onu görmemezlikten gelmem ona çok koymuş. Bir de hiç arkadaşım olmadığı için onun arkadaşlarıyla takılıyordum, galiba biraz da kıskandı. Bir akşam yurt odasında otururken ismim anons edildi. Kapıya çıktım karşımda S. duruyor. Heyecandan öleceğimi sandım. Biraz konuşalım mı? dedi. Trip atma olayını uzatmamaya karar verdim. Sonuçta ne kadar karaktersiz davranmış olsa da sevdiğim erkekti. Karaktersizdi çünkü beni çok ağlatmıştı ama beni en çok mutlu eden de oydu.
Biraz yürüdük sonbahardı biraz üşüdük. Benim burnum kıpkırmızı olmuştu soğuktan. Bu atkısını benim boynuma sardı üşümeyeyim diye. Atkı da Efespilsen basketbol takımın atkısıydı halen saklarım. Bir erkek arkadaşının olup olmadığını bilmiyorum, dedi. Daha önce doğru dürüst bir erkek arkadaşım olamamıştı kimseyle elele tutuşmuşluğum bile yoktu. Kimse çekici gelmiyordu, çekici bulduklarım bana bakmıyordu.
Yok, dedim. Peki benimle çıkar mısın? dedi. Bilmiyorum, dedim. Galiba biraz naza çekiyordum kendimi. Kulağıma bir şiir okudu. O şiiri okumasaydı belki de onu affetmezdim. İnsanlar pırlantaya, eve, arabaya ya da maddi değeri olan şeylere gider ben bir şiirin peşinden gittim. Çok hata yaptım iç pişman olmadım.
 Dünyanın en mutlu insanı oldum o anda. Hangi şiir mi?

Sen kaçan ürkek bir ceylansın dağda
Ben, peşine düşmüş bir canavarım
İstersen dünyayı çağır imdada;
Sen varsın dünyada, bir de ben varım!

Seni korkutacak geçtiğim yollar,
Arkandan gelecek hep ayak sesim.
Sarıp vücudunu belirsin kollar,
Enseni yakacak ateş nefesim.

Kimsesiz odanda soğuk kış geceleri,
İçin ürperdiği demler beni an!
De ki Odur sarsan pencereleri,
De ki rüzgar değil, Odur Haykıran!

Göğsümden havaya kattığım zehir;
Solduracak bir gül gibi ömrünü.
Kaçıp dolaşsan da sen şehir şehir,
Bana kalacaksın yine son günü...(Necip Fazıl Kısakürek)

Bu şiir bana okuduğu ilk ve son şiir oldu. Şiiri şimdi okuduğumda yurt odamız hiç ısınmadığı için soğuk kış geceleri onu düşündüğüm doğruydu, doğru bir şiir seçmişti, beni etkilemeyi bir kez daha başarmıştı.










18 Nisan 2012 Çarşamba

Onun Masasında Uzandığı Tuzluk Olmaya Bile Razıyım



Bir insana verilebilecek en büyük ceza onu yok saymaktır. Görmemezlikten gelmektir. Hani genç bir adam sevmiştim baş harfi S olduğu için ondan S. olarak bahsedeyim. Beni öyle bir sinir etti ki. Ona öyle bir ceza vereyim ki benimle çıkmadığına pişman olsun istiyorum. Güzel mi değilim, zeki mi değilim, seksi mi değilim tamam pek seksi olduğum söylenemez, sempatik mi değilim, çok mu soğuk davrandım hani içinden bu da kaşar çıktı demesin diye biraz mesafe koymuştum aramıza yalan değil ama daha yeni tanıştığım birinin boynuna atlayacak karakterim yok. İlk hareket erkekten gelecek ben onu bilir onu söylerim. İsterseniz geri kafalı deyin. 
Hırs mı yaptım bilmiyorum ama  çıkma teklif etmemesi bana baya koydu. Hataylı bir arkadaşım vardı bana sürekli eski sevgilisini anlatıp kafamı ütülüyordu. Kız eski sevgilisini unuttu ben başladım bu sefer kızın kafasını ütülemeye. Kıza ben güzel miyim? Nolur doğruyu söyle falan diyorum. Salak gibi kendimde bir eksiklik arıyorum. O da bana akıl veriyor ilgilenme, görmemezlikten gel diyor. Zaten artık görsem de konuşmam onunla. Ne bileyim yaşadığım çok büyük bir olay değil ama ilk defa hayatımda birisinden hoşlanıyorum hatta hoşlanmanın ötesinde aşık oluyorum. S.'nin umurunda bile değilim. Hatay'lı arkadaşım sen bu çocuğun götünü kaldırdın. Kendini bi şey zannetti. Erkekler otobüs gibidir. Biri gider biri gelir. Gerçekten de öyle oluyor galiba. Tabi ben bu arada yüzüme gülen benimle konuşan herkesi bana asılıyor zannediyorum. İlk bana asılanla  çıkmayı planlıyorum. Çünkü bir yandan S.'yi kıskandırmak istiyorum. Öyle bir hale gelmeli ki "Köpeğin olayım, evlen benimle demeli." 
Çünkü gidip konuşsam faydasız. Anlamaz.
Onu ne kadar sevdiğimi anlatsam. Tahmin bile edemez.
Aradan bir kaç gün geçiyor. Ben de sürekli S.'nin dolaştığı yerlere takılıyorum, karşılaşalım da planlarımı uygulayalım diye. Öyle planlı programlı yaşayan biri değilim. Ama dünyaya gelen herkes yaşamak için kurnaz olmak zorunda en azından ayakta kalmak için. Başkasına zarar vermeyen kurnazlık tehlikeli bir şey değil.
Akşam yemeği için yemekhaneye gidiyorum. Kapının önünde bunun arkadaşları var. Biraz onlarla takılıyorum. Bakıyorum benimki geliyor. Arkadaşlarına  manyak salak espriler yapıyorum. Uzaktan beni görür belki beni kaçırdığına üzülür. Öyle diliyorum. Bu gelince ona arkamı dönüyorum. Allah'ın selamını vermiyorum. Hatta ben öleyim arkamdan ağlasın istiyorum.
Hayır ben böyle biri değildim. Psikopata bağladım olayı. Kendimi bile tanıyamıyorum. Yemeğimi de başka bir masada yiyorum. Uzaktan da ona bakıyorum. Umrunda bile değilim. Hayvan gibi yemeğini yiyor. Lokmalar benim boğazımda diziliyor. Onun masasında uzandığı tuzluk olmaya  bile razıyım. Oysa onun hissettiklerimden haberi bile yok.

17 Nisan 2012 Salı

Bana dünyadaki Tek Kız Benmişim Gibi Davranmasını İstiyorum


Bana dünyadaki tek kız benmişim gibi davranmasını istiyorum. Ben varken kimse sana zarar veremez, desin istiyorum. Ama o hiçbir şey yapmıyor. Sanırım bir ilişkideki en zor dönem sevgili olunmadan hemen önceki dönem. İnsan asla nasıl davranacağını bilemiyor. Aslında onun bir kız arkadaşı olup olmadığını ya da bir başkasına aşıkı olup olmadığını sormadım bile. Gayet net biriyim. Birinin bana asıldığını hissettiğimde bana asılıyor musun? diye soracak kadar netim. Ama soramıyorum. Buna cesaretim yok. Kız arkadaşım var, demesinden korkuyorum. Bir başkasını seviyorum, demesinden korkuyorum. Korkularımla baş başa kalıyorum.
Aslında onun masallardaki gibi, filmlerdeki gibi kahramanım olmasını çok istiyorum. Onun yanında hiçbir şey düşünmek istemiyorum. Başımı omzuna yaslamak istiyorum. Saatlerce onunla konuşmak, çocuklar gibi şakalaşmak, olur olmaz şeylere gülmek istiyorum.
Beni basketbol maçına çağırıyor. Basketbol izlemeyi gerçekten çok severim. Gidiyoruz. Çıkışta biraz yürüyoruz. Hava soğuk. Elimi tutar mı acaba diyorum, yok. Belki kız arkadaşı var ve beni sadece arkadaşı olarak görüyor. Ama onunla arkadaş falan olmak istemiyorum. Sevgili olmayacaksak arkadaş olmayalım. Zaten bana yetecek kadar arkadaşım var. Seni üzmek istemiyorum diye konuşmaya başlıyor. Sonrasında ne dediğini dinlemiyorum bile. Tek istediğim yalnız kalmak ve ağlamak. Onun yanında ne işim var, diyorum. Beni niye buraya çağırdı, diyorum. İçimden bildiğim bütün küfürleri ediyorum.
Oysa ellerimi tutacak ve "Daha önce hiç bu kadar güzel, seksi, zeki, tatlı, harika, naif, sanatçı ruhlu bir kızla karşılaşmamıştım." diyecekti. Öyle hayal etmiştim. Neyin kafasını yaşıyorsam öyle hayaller kurmuştum. Sanırım kadınlarla erkeklerin farkı burada ortaya çıkıyor. Sanırım detaylardan anlam çıkarmamayı öğrenmeliyim. Öğreneceğim çok şey var, henüz çok gencim daha.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Hayatında Her Şeyin Ters Gitmesi Bazen İnsan İçin Şanstır


18 yaşındaydım, öğrenciydim, parasızdım, kötü besleniyor, kötü giyiniyordum. Hayatında her şeyin ters gitmesi  insan için bazen şanstır. Hayatımda her şeyin ters gittiği bir dönemdi. Bazen bu lanet şehirde ne işim var benim, diyordum. Bazen de bu şehri inanılmaz seviyordum özellikle param varsa ve gezebildiğim zamanlar. Küçük bir şehirden okumak için İstanbul'a gelmiştim. Daha geleli bir ay bile olmamıştı. Her gün hava kararmaya başlayınca annemi ve babamı özlüyor herkesten gizli ağlıyordum. Ama artık ağlamalarım kesilmiş, ortama yeni yeni ayak uydurmaya başlamıştım.
Devlet yurdunda kalıyordum ve donumuza kadar çalıyorlardı. Şaka yapmıyorum, iç çamaşırlarımı yıkayıp kuruması için  asmıştım. Okuldan döndüğümde çamaşırlarımın olmadığı gördüm. Şok geçirmiştim. Abi nasıl olur ya bu bildiğin külot çalınır mı? İnsan iğrenmez mi? Bilemiyorum ben kimsenin kıyafetini giyemem, tiksinirim.
Bir oda arkadaşım vardı, tam evlenmek üzereyken terk edilmiş. Terk edilince üniversite sınavına girmiş. 25 yaşında okumak için Hatay'dan kalkmış gelmiş. Bana sürekli eski sevgilisini anlatıyordu. Eski sevgilisini dinlemekten bana fenalık gelmişti. Onun yerinde olsaydım zengin bir koca bulup evlenirdim. Çünkü 25 yaş bana çok olgun bir yaş gibi geliyordu. Odamızda dört kişi kalıyorduk ama diğer ikisini hemen hemen  hiç görmüyordum, yurda gelip gittikleri yoktu pek. Bir tanesi dansçıydı çok marjinal bir tipti, erkek arkadaşının evinde kalıyordu ve yurda herhalde ayda bir falan geliyordu. Terk edilmiş arkadaşımla, ben bildiğin yurdu bekliyorduk.
Arada bir benim yeşil polarlı çocuk aklıma geliyordu. Önemsemiyordum. Zaten bi milyon derdim vardı. O gün saçı başı dağıttığım, ne bulursam giyip yurttan çıktığım bir gündü. Herhalde şimdiki "Bugün Ne Giysem" jürisi beni görse intihar ederdi. Öyle salmışım kendimi.
Ama  bazen salaş olmanın da çekici bir yanı olabilir, dağınık topuz, tişört üstüne gömlek hiç fena değil. Zaten öğrenci adamız. Ne bulursak onu yiyor, ne bulursa onu giyiyoruz.
Çalışmak için etüde gittim. Etüdün kapısından  içeri girer girmez onu gördüm. Her zamanki gibi başını önüne eğmiş kitabını okuyor. Filmlerdeki gibi bir karşılaşma! Filmlerde hep öyle olur ya esas oğlan ve kız mutlaka bir şekilde karşılaşır. Bilsem üstüme başıma daha iyi bir şeyler giyerdim. Kadere bile inanmayan ben şok oluyorum. Allah'ın işine bak, sevdiği kulu muyum ne? Onu burada görmek planlasam olacak iş değil. Canıma minnet, gidiyorum tam karşısına oturuyorum.
Sanki benim geldiğimi hissetmiş gibi, kitaptan başını yavaşça kaldırıyor ve beni görüyor. Gözlerini kısıp bana gülümsüyor. O anda, o gülüşü yiyebilirim. Oturduğu masasından kalkıp yanıma geliyor. Yemin ederim ellerim titriyor, öyle bir heyecan yapıyorum. Litrelerce votka sanki damarımda dolaşıyor onun yanındayken. Üstümde ne varsa çıkarıp atasım var ama öyle bir şey yapmıyorum. En azından ilk günler akıllı uslu bir kız olmam gerekiyor. Bunu biliyorum.
Hiç konuşmuyor, kitabından önemli yerleri çiziyor. Son sınıftaymış ve okulu uzatmaya hiç niyeti yokmuş.
Yanımda sonsuza kadar kitabını okuyabilir benim için hiç sorun değil.
Sonunda çay içelim mi? diye soruyor. Hemen atlıyorum bu teklife hiç hayır diyebilir miyim? Ona hayır demem o günlerde  mümkün değil.
Çay içmeye gidiyoruz. Aslında çaydan nefret ederim, hiç içmem ama çayı çok sevdiğimi söylüyorum.
Aramızda bir şey vardı, onun susmasından benim yanan yüzümden belliydi.

14 Nisan 2012 Cumartesi

Aşık Olduğunu Anlamak



Onu ilk gördüğümde yeşil bir mont vardı üstünde. Hayatımda çok önemli bir yer edeceğini daha ilk görüşümde hissetmiştim. Başında spor bir şapka, oldukça kalabalık bir masada oturuyordu. Çok konuşmuyor, arkadaşlarının anlattığı şeylere gülüyordu. İşte ilk gülerken dikkatimi çekti. Gözlerini kısıp kısıp bir gülüşü vardı ki saatlerce izleyebilirdim. Sonra gülmediği zaman başını yavaşça aşağıya eğip yere bakar gibi dinliyordu çevresindekileri sanki aynı zamanda çok önemli bir şey düşünür gibi. Şapkasının gölgesi yüzüne düşmüş, bu ona daha güzel bir hava veriyor. O ana kadar ölsem bir erkeği seyredeceğim aklıma gelmezdi ama ondan gözlerimi alamadım. Beni fark etmediği için çaktırmadan onu izledim bir müddet. Sonra masadan kalkışına kapıya kadar yürüyüşüne baktım. Öyle arkasından bakakaldım.
O zamanlar ne kadar hissetmiş olsam da bunun bir ilk aşkın başlangıcı olduğunu hiç bilmiyordum. Zaten bir aşkın ilk evreleri bir kadının ki o zamanlar yaşımın 18 olduğunu düşünecek olursak en aptal olduğu ve aptalca davrandığı dönemlerdir. Neyse konumuza dönelim yaptığım aptallıkları daha sonra anlatıcağım. Bir aşkın en güzel günleri gerçekten başları birbirinizi tanımadığınız o harika günler onları da yazacağım.
Adını bile bilmiyorum. Kızım çocuk olma dedim kendi kendime. Akşama kadar geçer sandım.Gece yatınca yeniden aklıma geldi. İlk defa bir erkek uykumu kaçırdı, haydi hayırlısı dedim kendime. Gülüşünü, o çok önemli bir şey düşünürmüş gibi duruşunu, başını önüne eğişini, yeşil montunu bile düşündüm. Bildiğim bir şey varsa onu düşünmek uyumaktan daha güzel. Tek bir şey diliyorum Allah'tan: Karşıma bir daha çıksın. Yemin ederim dünyanın bütün ayakkabılarını, çantalarını bana verseler onu bir kez daha görmeye değişmem. Öyle görmeyi istiyorum. Ertesi gün aynı saatte aynı yere gidiyorum. İkimizde üniversite öğrencisi olduğumuz için aynı yerlere takılıyoruz. O zamanlar bir de Twitter'ın ve Facebook'un olmadığını düşünün. Tamamen işiniz tesadüflere kalıyor. Zaten adını bile bilmiyorum daha! 
Yanımda oda arkadaşımla birlikte tekrar karşılaşabilir miyiz diye bekliyorum onun için orada. Garibimin hiçbir şeyden haberi yok. Geliyor. Gözlerime inanamıyorum. Tesadüflere inanmam ama onların masadan biri arkadaşımı tanıyor ve bizi masalarına davet ediyor.O an heyecandan ölebilirim. Duygularımı da belli etmemeye çalışıyorum.Kızım deli olma kimseye çaktırma, diye telkin ediyorum kendimi. Hareketli bir yapım var. Hiç hanım hanımcık olamamışımdır. Beni yanlış anlar mı çok konuşsam içinden kaşar bu, der mi; hiç konuşmasam olmaz. Böyle elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemiyorum. Neyse bizi tanıştırıyorlar. Adını öğreniyorum, bir daha hiç unutmamak üzere beynimin en derinine kazıyorum. Havadan sudan konuşup kalkıyoruz masadan.
Onunla ilgili hiçbir fikrim yok. Kız arkadaşı var mı? Allah'ım nolur hayatında biri olmasın!
Beni çeken bir şey var onda, ne olduğunu bilmiyorum ama bu çekimi çok kuvvetli hissediyorum. İnsan hiç tanımadığı birinden bu kadar etkilenir mi? Bu saçmalığa aynı zamanda bir son vermek istiyorum. Korkuyorum.
Bu saçmalığa bir son vermek, onun gittiği yerlere takılmamak için bir karar alıyorum. 

Ve hayatımda ilk defa kadere inanıyorum. 

(Devamı gelecek)