7 Mart 2012 Çarşamba

Dünyamın Arka Bahçesi


Ben anlamıyorum bu dünyayı biri çıksın anlatsın. Anlatmaya sevgiden başlasın. İster çocukluğundan ister ilk defa birisini öptüğü yerden başlasın.
Artık olur olmaz şeylere sevinmek gelmiyor içimden. Öyle kafaya esince dışarı çıkmalar, cadde boyu yürümeler, yakışıklı bulduğun biriyle göz göze gelmeler, çaktırmadan bakışmalar, cep telefonu olmadığı için arkadaşlar aracılığıyla gönderilen haberler ne kadar eskide kaldı. Belki o zaman arkadaşlık şimdikinden daha kıymetliydi. Bir internetimiz yoktu. Arkadaşlığa saygımız çoktu. Bir kere ana baba terbiyesi almış bir neslin çocuklarıydık. Akşam ezanına kadar eve gelmek şarttı. Ama ben hep geç kalırdım eve. Hayata geç kaldığım gibi. Annem her seferinde söylenirdi. Erkek kardeşim askeri okula başlamıştı evde yoktu çoğu zaman. Ben Kafka'nın Dönüşüm romanını yeni bitirmiştim. Kendimi bir böcek gibi hissediyordum. Annemle aramız iyi değildi. Babam çok çalışıyordu. O zamanlar televizyonda öğle kuşağında şimdiki kadar berbat programlar var mıydı? Hatırlamıyorum.
Güldükçe yüzü güzelleşen bir adam sevdim. Beni sevdi mi sevmedi mi hiç bilemedim.
Bir satıcıyla karşılaşıyoruz, yanında ufak bir bavul var. Bana parfüm satmaya çalışıyor. Ama yanımda parfüm alacak kadar para yok. Belli ki beni zengin sanmış. Bir müddet konuşmadan durduk öyle. Hatırı sayılır bir indirim yaptı bana. Param olmadığına değil, onun benden daha çok paraya ihtiyacı olduğunu anladığımdan sattığı parfümlerden alamadığıma üzüldüm.
Eşyanın kıymetini bilmeyen insanın da değerini bilmez, derdi babam. Şimdi eşyanın kıymetini biliyor insanın bilmiyoruz sanki.
Kalmadı ama bize yakışan sonuna kadar dayanmak, artık ne kadar yaşarsak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder