26 Mart 2012 Pazartesi
Ben En Çok Babamı Sevdim-1
Oldukça sıradan bir gündü. Bende sıradan bir günmüş gibi davranıyordum. Bir kaç gündür kötü rüyalar görmüş, üstünde durmamıştım. İçimde belirsiz bir korku vardı. Bu korkuyu okuduğum kitaplardan sandım. Çünkü sevdiğim karakterler bu hayata dayanamıyor kendini öldürüyordu. Üzülüyordum.
Erkek kardeşim aradı. Babam kalp krizi geçirmiş. Annem ben üzülürüm diye bana söylemek istememiş.( On yedi yaşımdan beri ailemden ayrı şehirlerde yaşadığımdan dolayı annem bazı şeyleri benden saklar benim çok sonradan haberim olurdu.)
Hemen Ankara'ya babamı görmeye gittim. Babamın ameliyat olması gerekiyormuş. Oysa babam ne kadar sağlıklı gözüküyordu. Demek yaşlanıyordu. Belki benim, artık babamın yaşlandığını yavaş yavaş kabul etmem ve bazı şeylere hazırlıklı olmam gerekiyordu. Ama babamsız bir hayat düşünemiyorum bile!
Ben boy, pos, saç, göz huy olarak babama benzerim.
Hayat karşısında hesap, kitap; insanlar karşısında kurnazlık bilmezdi babam. Annem bazen, aynı baban gibisin bu huylarınız beni deli ediyor derdi. Belki haklıydı annem. Çünkü hayat hiç adil değildi. Ve insan yaşarken dikkatli olmak zorundaydı.
Ortaokul 1. sınıfa başladığım yıl saçlarımı kısacık kestirmiştim. Annem, şimdi işte babanın aynısı oldun, demişti. Şimdi düşünüyorum saçlarımı neden kısacık kestirmiştim? Kime özenmiştim, isyan olarak mı kız olduğum halde saçlarımı uzatmak yerine kısacık kestirmiştim, hiç hatırlamıyorum.
Annem ve babam ne zaman kavga etse ben hep babamın tarafını tutarım, şu yaşımda bile. Bazı zamanlar anneme haksızlık ettiğim oluyor muydu? Bilemiyorum. Bazen anneme karşı olduğum için içime ince bir sızı düşüyor. Sonra geçiyor. Mesela erkek kardeşim nasıl yapabiliyor bilmiyorum ama annemle babamın tartışmalarında her zaman tarafsız olmuştur. Ben babamı savunmadan duramıyorum.
İlkokul 2. sınıfa başlamıştım. 3. kardeşim yeni doğmuştu. İzmir'e yeni taşınmıştık. Ben o sıralar halen hafızamdan silinmemiş olan bazı rüyalar görüyordum. Beni evlatlık almışlar ağlıyorum ya da ben ölmüşüm arkamdan annem ve babam ağlıyor.
O sene İzmir'e yaz erken gelmişti sanki. Belki ben çok sıkılmıştım. Biraz içime kapanık bir çocuktum. Çok arkadaşım yoktu. Annem yeni doğan kardeşimle ilgilenmek zorundaydı, ben erken olgunlaşmak zorundaydım.
Hiç unutmam babam elimden tutmuş beni parka götürüyordu. Aslında babam cumartesi ve pazarları bile şikayet etmeden çalışan biriydi. Demek ki izinli olduğu nadir günlerden bir gündü. Sokaktan geçerken kızlar dönüp babama bakmışlardı. Sanırım bir daha hiç kimseyi öyle kıskanmadım. Babam 34 yaşındaymış. Ben 7 yaşındaymışım. Babam ne kadar gençmiş, ben ne kadar küçükmüşüm. Keşke babamı benden başka kimse görmese. Keşke babam çok çalışmasa. Keşke babam geçim sıkıntısı çekmese.
Babam uzun boylu, yakışıklı bir adamdı. Saraybosna'lı olmaktan çok gurur duyar ve bana hayran olduğu babaannesini çok sık anlatırdı. Babam o zamanlar ya yakışıklı olduğunun farkında değildi ya da bunu önemsemiyordu. Onun herhangi bir şeye ne özendiğini ne de istediğini hatırlıyorum. Kendisine saat bile aldığını görmedim. Tek önemsediği şey çocuklarının eğitimi, karısının ve evlatlarının istekleriydi.
Ailesinin dışında bir hayatı olmayan nadir bulunan erkeklerden biriydi babam.
Ben en çok babamı sevdim. Onca aldığım yanlış kararlara rağmen beni asla yargılamayan, bir kez dahi bana sitem etmeyen babam...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder