19 Mayıs 2013 Pazar

Birini Çok Sevmek Üzereyim



İşten çıkınca doğruca eve gidiyordum. Bir yeşilçam filmi açıyordum ya da romantik komedi filmlerine bakıyordum. Genellikle canım sıkılıyordu. İzlediğim filmler canımı sıkıyordu. Başroldeki kadınların yerine koyuyordum kendimi, en az benim kadar aptaldılar biraz saf. O yüzden karşılarına çıkan erkeklere güveniyorlardı. Hayat bu kadar güvenilecek bir yer değildi. O kadınlara kızıyordum. Sabah oluyor işe gidiyordum. İşyerinde beğendim ve bıyıklı diyelim, orta yaşlarında bir erkek vardı. Onunla tanışma planları yapıyordum. Çünkü bir şeyleri oluruna bırakmak için önce elimizden geleni yapmalı ondan sonra nasip deyip oluruna bırakmalıydık. Daha yeni başlıyordum. Önce onun çevresindekilerle arkadaş olacak ve ona yaklaşabilecektim. Ben böyle planlar yaparken hayatımın en berbat hastalıklarından birine yakalanıyorum. Ankara'nın soğuk ve ayaz geçen kışı beni hasta ediyor. Hastaneye yatmak zorunda kalıyorum. Annem bana çok düşkün olmasına rağmen gelemiyor. Sanırım hastaneye yattığımı söylemiyorum üzülmesin diye. Bu arada annemin bir arkadaşının oğlu hastaneye beni ziyarete geliyor. Sabaha kadar başucumda bekliyor. Neden geldiğini neden sabaha kadar başucumda beklediğini anlamıyorum.
Kendisi Odtü'de okumuş bir mühendis. Annem bu çocuğa bayılıyor. Annem için dünyada iki meslek var biri doktorluk diğeri mühendislik. Böylece kızlarının rahat bir evlilik geçireceğini düşünüyor.
Bir gece kalıp hastaneden çıkıyorum. Çatlak bir ev arkadaşım var. O da bana iyi bakıyor. Enteresan bir şekilde mühendis her gün beni arıyor. Evet ona da mavi boncuk veriyorum. Aklımda kalbimin bir köşesinde bıyıklı olmasına rağmen mühendise de yüz veriyorum. Böyle kötü bir insanım işte. Çünkü bıyıklı ile olma ihtimalim çok az. Hiç olmaz mühendisi kaçırmayayım diye düşünüyorum.
Bir erkek üstüme düşüyor beni çok seviyorsa onu sevemiyorum. Anlayamıyorum kendimi.
İşe başlıyorum yeniden. Mühendis  işyerime geliyor beni ziyarete. Kahve mi çay mı alırsın, diyorum. Kahve diyor. Mutfağa gidip kahve hazırlıyorum. Kahve biraz taşıyor. Hemen üstünden bir fırt içiyorum. Tam kahveyi verirken fincandaki ruj izimi görüyorum, göz göze geliyoruz ruj izini o da gördü. Sıcak mı ona baktım, ağzın yanmasın diye, deyiveriyorum. Aklıma başka bir yalan gelmiyor. Gülümsüyor, tam da ruj izinin olduğu yerden içiyor kahvesini. Mühendise az da olsa kanım ısınıyor. Yalnız kaderimi onun ellerine vermekten de ölesiye korkuyorum.

2 yorum: